Çırpınış Bölüm 46

Start from the beginning
                                    

"Evet canım yanıyor."

"Umursama Eren. Benimde yanıyor."

"Timuçin. Dur." Deyip başını geriye attı Eren. Kuzgun'un dudakları göğüs uçlarına gelirken titredi. "Acı bazen zevk veriyor değil mi Eren?" Diye fısıldadığında, bir kez daha titredi Eren. Dokunuşlarını, öpüşlerini, onu cezbeden ne varsa yaşamak acıdan da öteydi. O bilmiyordu. Bilemezdi. Nefret ettiği adamın dokunuşlarına muhtaç kaldığını ona söylese ne değişecekti?

Timuçin, vücudunu okşamaya devam ederken kendini biraz daha ona bastırdığında kısa bir inleme daha aldı Eren den. "Beni özledin mi?" Diye fısıldarken, gözlerini kapamış hızla nefes alıp vermeye başlamıştı Eren. "Özledin mi beni?" Diye tekrar sorduğunda Kuzgun, parmaklarıyla onu bir kez daha sıkarak kendine bastırdı. "Söyle bana kedicik. Bana beni ne kadar özlediğini söyle."

"Timuçin. Yapma. Oynama benle."

Nefesini boynuna verdiğinde Timuçin, tamamen kendini ona bırakmak üzereydi Eren. Erkekliğini tutarak hızla okşamaya başladığında kuzgun dudaklarını ısırıp başını duvara dayadı kedicik. Dudaklarını onun ıslak boynunda gezdirirken kulağına dek yaklaşarak fısıldadı.

"Ama sen oyun seversin kedicik." Dediğinde, durdu Eren. Hızla nefes alıp verirken kendini geri çekmeye çalıştı ama kuzgun izin verecek gibi değildi. "Yolculuk sırasında bana oldukça açmıştın kendini. Bensiz nefes alamayacak gibiydin. Sana dokunuşlarımı sevdiğini biliyorum kedicik."

Ağlayacak gibiydi Eren: "Ahh,,"

"Umursama Eren. Umursama düşündüğün ne varsa. Hiç birşeyi umursama."

Biranda Banyonun içini Eren'in bağırışları doldurdu. Haz ve acı doluydu. "UMURSUYORUM AMA. CANIM ACIYOR. Canım çok acıyor dayanamıyorum." Derken gözlerini açtığında oturduğu yerde hıçkırarak ağlarken buldu kendini. Kuzgunun hayali bile gerçeğini aratmıyordu ona. Kendini tatmin ederken onu tekrar ve tekrar düşündüğüne inanamıyordu. Böylesine gerçekçi olmak zorunda mıydı? Onu hayal ederken bile yanında gibi hissetmek zorunda mıydı? Garip bir acının vücudunda dolandığını hissettiğinde bacaklarını tırmaladı. "Olmuyor işte olmuyor. Yapamıyorum. Ne ondan kaçabiliyorum, ne ona gidebiliyorum. Ne olacak böyle? Ne olacak?" Nefes alışları sıkıştığında göz yaşları suyla karışırken başını kaldırdı. Nefes almaya çabalarken elleriyle kendini tutarak sakinleşmeye çalıştı.

Yaklaşık otuz beş dakika sonra banyodan çıktı. Bugün canı istemese de okula gitmek zorundaydı. Kendini kurtarmanın bir başka yolu yoktu. Devam etmelisin Eren, yaşamaya devam etmelisin. Seni kontrol etmelerine daha ne kadar izin vereceksin? Daha ne kadar arzuların peşinde debeleneceksin? Bir yol seçmelisin Eren. Söyle artık vakti gelmedi mi?

Okul kapısından içeri girdiğinde yüzü oldukça solgundu. Aylar sonra okula geliyormuş gibi hissetti. Yalnız sayılırdı artık. Zira Alper gelmeyecekti. Onu gördüğünü, nerede olduğunu, ne kimselere anlatabiliyor, nede ona yardım edebiliyordu. İkisini de yapamazsa ne işe yaramıştı ki peşinden gitmek? Nasıl arkadaştı kendisi böyle? Hayatında değer verdiği ve değer verildiğini hissettiği tek insanı da ne idü belirsiz bir canavarın ellerine bırakmıştı. Elinden bir şey gelmiyordu zira kendi başında da iki canavar vardı.

         Öylesine dalgındı ki bir şeye çarpana kadar yürümeye devam ettiğini bile fark etmemişti.

"Eren." Diyen endişeli sese çevirdi başını. Başını kaldırdığında fark etti. Doktordu kendine seslenen. "Eren,  ne oldu sana? Neyin var böyle?" Elini alnına koyduğunda gözlerini kıstı Eren.

Ölümcül Saplantı (+18)Where stories live. Discover now