-1-

19.1K 652 54
                                    

-1-

“Servis numaranı öğrenince sana mesaj atarım tatlım.”

“Tamam anne. Akşam görüşürüz. Dikkatli sür.”

Annemi öptükten sonra arabadan indim. Annem Caddebostan sahilindeki, taşınmamıza sebep olan restoranına yol alırken bende ahmak okulumdan içeri girdim. Ne yazık ki koleje falan gitmiyordum. Düz, devlet lisesiydi.

Okuldan içeri adımımı atınca birkaç göz bana çevrildi. Bakışlarındaki “bu kızı önceden görmedim.” İfadesini algılayabiliyordum. Hiçbirini umursamadan kalabalığın içine doğru ilerledim. Sessiz, çekingen görünümlü, muhtemelen 9. Sınıf olan bir kıza 11. Sınıfların sırasını sordum. Bu kız sayesinde rezil olmayacaktım.

“Şu en başköşeden ağacın hizasına kadar 11. Sınıf. Şubenin sırasını bulursun sanırım?”

“Tabii, bulabilirim. Teşekkür ederim.”

Kız kafasını bir şey değil manasında sallayınca gülümseyerek yerime ilerledim. Sınıfım 11 B olacaktı. Aptal B şubesi! Sayısal sadece iki sınıf vardı ve ilk sınıfta yer yoktu. Biraz garip gelebilir ama bende B şubesine fobi vardı işte…

Sıranın en arkasına geçince beklemeye başladım.  Birkaç kişi dönüp beni süzse de bir şey demeden önüne dönmeyi tercih etmişti. Boynumda duran kulaklıklarımı kulaklarıma geri oturttum. Bu onlarla olan iletişimimi koparmak için iyi bir yoldu. Hah, olmayan iletişimi koparmak ne kadar zorsa tabi…

Karıştırma moduna basıp iPod’umun 500 küsür şarkıdan birini seçmesini bekledim. Oasis’in Wonderwall’ı kulaklarıma dolarken memnuniyetle sırıtmaya başlamıştım. Etrafı incelerken yanıma birinin geldiğini hissettim. Uzun boylu biri olmalıydı. Çünkü çocuk güneşin rahatsız edici ışığını kesmiş, üstüme gölge yapmıştı.

Şarkı yerini yeni bir şarkıya bırakırken omzumda bir el hissettim. Hızlı bir hareketle elin sahibine baktım. Bana her ne kadar gölge yaratsa da bu hareketi beni rahatsız etmiş, bir adım gerilememe neden olmuştu.

Kulaklığımı tekrar boynuma indirip elin sahibine baktım. İlk izlenim: Çocuk ya voleybolcu ya da basketbolcu olmalı. Yüzücü demek zor çünkü omuzları yeterince geniş değil. Futbolcu demek de zor çünkü futbolcular gibi çelimsiz durmuyor omuzları. Muhakkak vücut çalışmış olmalı. İri yarı durmuyor, kasları hiç olmasa cin Ali’den farkı kalmazdı hatta. Sarı ile kumral arasında kalmış, 3 numaraya kesilmiş saçları var. Uzun olsa yakışmayacağı belli, alnı fazla dar bunun için. Gözleri toprak kahvesi gibi… Sinirlense kızıl parlaması mümkünmüş gibi duruyor. Elindeki test kitabına bakılırsa üniversite kaygısı var. Etkileyici. T shirt’ü dar değil, kas gösterisi yapmak için çabalamıyor. Ağzı biraz yamuk sanki… Ama bu ona ayrı bir sevimlilik katmış. Gözleri kısık ama büyük… Eh, gideri var işte.

Ben çocuğu süzerken çocuk çekimser bir sırıtışla bana bakıyordu. Konuşmayacağını düşündüğüm an beni yanıltmaya karar vermiş olmalıydı.

“Hey, yeni mi geldin yoksa sınıfların yerlerini bilmeyen bir dokuzuncu sınıf mısın?”

Çekingen sırıtışının alaycı bir çarpık gülümsemeye dönüşünü seyrettim. Önümde duran iki avanak da arkasına dönmüş, ona katılmıştı.

“Dokuz gibi durmadığıma eminim.”

Çocuk benim onu süzdüğüm gibi değil de, süzdüğünü belli edercesine, açıkça süzmüştü. Bulduklarından pek memnun olmayan bir ifadeyle dudaklarını kıvırttı. Hah, sorunlu!

“Bence biraz daha beslenmeli ve süt içmelisin.”

Boyuma laf atmıştı! Aptal sarışın! Halbuki boyum 1.65’ti, kısa sayılmazdım. Kabul, beslenme konusunda biraz sorunluydum. Ama bu küçüklüğümden beri olan bir şeydi, benim gizlediğim bir sorunum. Hastanelerde vakit geçirmemize neden olan sorunum.

Sen de GitmeDär berättelser lever. Upptäck nu