BÖLÜM 26: "NEFHA"

Start from the beginning
                                    

Onu gerçekten seviyordum. Karşılıksız bir sevgi olduğunun da gayet farkındaydım. Sen onu her zerresine kadar özlerken, onun umrunda bile olmamak... Sen ondan sevgi beklerken onun başkasına duyduğu ilgi... Sen onun "Gitme, çirkin. Özür dilerim." diye yalvarmasını beklerken, onun başkasıyla yan yana olduğunu ve seni zerre kadar umursamadığını bilmek...

İşte, hepsi canımı yakıyor. Olanlara üzülmüyorum, fakat canım çok yanıyor. Bunların çok saçma olduğunu, onu aklımdan çıkarmam gerektiğini düşünüyorum; o seni yapboz parçaları gibi ayırdı diyorum, fakat kalbim buna izin vermiyor. O kadar çaresiz hissediyorum ki kendimi, bu çıkmazdan çıkamayacağımı düşünüyorum.

Düşüncelerim beynimi işgal ederken ne ara tuvalete geldiğimi bilmiyordum. Yüzüm yanıyor, ellerim ve vücudum titriyordu. Yanaklarıma hücum eden gözyaşlarımın akmasına izin verdim.

Aynanın karşısına geçtiğimde musluğu açıp suyun soğumasını bekledim. Güzel bir kız olduğumu biliyordum, fakat o bana "çirkin" diyordu.

Balkonda çekilen resimlerimizden sonra, Bilge'nin bana attığı laftan sonra... Rüzgar'ın "Biliyorsun, gölgeler her zaman ışıkları kıskanır." demesinden sonra bu davranışları, hayatıma paralel olarak çok ironikti.

Ben ışıktım. Bilge ise gölge...

Ama bundan sonra ben karanlık olup, onları gölgemde boğacaktım.

Ama bundan sonra ben karanlık olup, onları gölgemde boğacaktım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

(Bilge Tozkoparan)

Avucumu suyun altına koyup biraz su doldurduktan sonra yüzüme çarptım. Bir nebze de olsa ferahlarken, gözlerimden aşağı süzülen ılık gözyaşlarım yüzümü tekrar tekrar yıkama isteğiyle doldurup taşırıyordu.

Bilge, Rüzgar'ın "Bana onu hatırlatıyorsun." deyip kastetmeye çalıştığı kişi olabilir miydi? Büyük bir ihtimalle oydu, ayrıca Bilge'yi şu an öldürmek istiyordum.

Gözyaşlarımı montumun koluna silip musluğu kapattım ve gözlerimi kapatarak arkama dönüp derin bir nefes aldım.

Ah... Tuvaletler ne ara bu kadar güzel kokmaya başladı?

Gözlerimi açtığımda, ağladığıma bin pişman eden Rüzgar'ın gözlerini gördüm. Öylesine sinirliydi ki...

Gözlerimi devirip önünden çekilmek için adımımı attığımda, demir gibi sert olan elleri, pamuk gibi yumuşakça bileklerimden tuttu. Durakladım. Gözlerim tekrardan gözlerine döndüğünde "Bırak!" diye bağırdım. Rüzgar'ın elleri hiç tereddüt etmeden bırakırken, gözleri yere baktı.

Gitmem gerekiyordu buradan. Ruhumu inciten birisinin yanında duramazdım. Lanet olası kalbim hâlâ ilk günkü hızıyla atıyordu. Sanki Rüzgar'dan laf yiyen o değilmiş gibi... Kabullenmek istemiyordu. İstemiyordum.

(Rüzgar Vuslat)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


(Rüzgar Vuslat)

Yanağıma koca bir gözyaşı damlası düşerken, bunun benim gözyaşım olmadığını fark ettim. Rüzgar'ın elleri yanaklarımın iki yanındaydı, alnını alnıma yaslamıştı ve bu iri gözyaşı damlası onun onun gözlerinden yanağıma süzülmüştü.

"Bunu bana yapma," diye fısıldadığında buz kestim.

"Böyle olmasını sen istedin," dedim soğukkanlılığımı koruyarak. "Bundan sonra ben oynayacağım, sen izleyeceksin."

Ellerini yanaklarımdan silktiğimde, öfke dolu gözlerimle gözlerine bakıp arkama döndüm.

Sırtım hızla duvara çarparken, Rüzgar tuvaletin kapısını kapatıp bileklerimden tuttu. Gözleri, gözyaşlarından dolayı kızarmıştı, dudağındaki soğuk metal parlıyordu.

Bileğinden tuttuğu bir elimi alıp sol göğsüne dayadığında gözlerime bakmaya başladı. Neden göğsümdeki hızın aynısı Rüzgar'ın göğsünde de vardı?

"Bak, siktiğimin kalbine söz geçirebiliyor muyum? Bak," diye bağırdı sessizce. "Suçum sinirli bir yapıya sahip olup krizim tuttuğunda kendimi engelleyememek mi? Nedenini kendinde ara... Kıskanç olmak mı yoksa? Seni eşekler gibi kıskanıyorum, oldu mu?! Yoksa suçum seni sevip de söyleyememek, başımı senin yüzünden binbir boka sokmak mı? O fazlalığından astıklarımla o kadar yakınsın ki, canımı acıtıyorsun, bak!"

Siyah sweetinin kolunu sıvadı. Kolunun iç kısmı sigara izleriyle doluydu.

Gözlerimden akan gözyaşlarına mani olamazken Rüzgar sinirine hakim olamayıp, kafamın hemen yanındaki duvara bir yumruk geçirdi.

"Ben, sana köpek gibi aşığım be!"

Sözleri âdeta boğazıma otururken yutkunmaya çalıştım. 

"Birden düşünemedim incineceğini... Özür dilerim, çirkin. İçimde herhangi bir kötü düşünce varsa, kalbim şahit..." Elimi göğsüne daha da bastırınca titredim. "Hemen öleyim. Yemin ederim, ben böyle biri değilim."

Birini hem sevip hem nefret etmek... Sana zarar vereceğini bile bile geri duramamak... Karanlığında çırpınan bir beyaz olmak...

Ama hayatın değişmez bir ilkesidir bu: Kızlar incindiği zaman değişir.

Elimi Rüzgar'ın göğsünden çektiğimde, kolundan da kurtuldum. Gözlerim içindeki siyahı atamayıp yumuşarken, soğukça gülümsedim. Onun gibi... Tıpkı onun gibi, kulağına milimetreler kala durdum. Onun gibi... Tehlikeli bir kavisle dudaklarımı yukarı kıvırdım. Onun gibi ayarladım ses tonumu...

"Bundan bana ne Rüzgar! Ölüp ölmemen umrumda değil! Ölsen bile umrumda olamazsın!" Gözlerimden âdeta ateşler saçıyordum. "Sen, sadece gelip geçici bir Rüzgar'sın. Hayatımda bir fırtına yaratamazsın!"

Instagram: fatmandacx
Twitter: fatmandacx

FIRTINAWhere stories live. Discover now