SAFİR 8. BÖLÜM | Fil Ağacı

En başından başla
                                    

Ben sakardım, dikkatsizdim ve ağzıma geleni söyleyen sabırsızın tekiydim.

Bir kaç adım daha atsam, salon penceresinin hemen önüne ulaşacaktım. İçeriden sızan loş ışık, pencere karşısında konumlanan ağaçta yaşam bulmuştu. Ağacın kalın gövdesi ve fil ayağına benzeyen bir yapısı vardı. Sanki kökleri toprağa bağlı değildi ve bir fil tam oraya ayak basmıştı. Mevsim kış olmasına rağmen yeşil yaprakları tüm ihtişamıyla etrafını çevreleyerek gücünü gösteriyordu.

Ağacın cinsinin ne olduğu tartışmasını kafamdan uzaklaştırıp ne yapmam gerektiğini düşündüm.

Salonun bir köşesini görebiliyordum ve o an çok açıkta sayılırdım. Laciverti bulamazsam yakalanmam an meselesiydi.

Christopher Grand'e...

Tobias Donaldson'a...

Ortak çalışan iki katile...

Korku fitilim Donaldson'ın salonda görünmesiyle tamamen ateşlenip, dizlerimin titremesine neden oldu.

Oradaydı, çok yakınımda... Ve ben korkudan ölüyordum.

Cesaretimi toplayarak ağacın arkasına saklanmak üzere geriye ilerledim ve en karanlık köşeyi seçerek emeklemeye başladım. Ağacın korunaklı gövdesine ulaştığım anda derin bir nefes almak istedim ancak nefesim boğazımda takılı kaldı çünkü uzun bir kol seri bir şekilde bedenime dolanarak beni yukarı çekti.

Nefesim hırıltılara karışmış ve yaşadığım korku dizlerimin bağının tamamen çözülmesine yol açmıştı.

Yine de karanlığıma güneş açtıran yüzü baktım.

Ağacın kalın bir dalında oturmuş, beni de dizlerinin üzerine çekmişti.

"Arabada kalmanı söylemiştim." diye fısıldadı sabit bir şekilde.

Gözlerinden akan ateş, güneşimi renklendiriyordu. Onu görmek, iyi olduğunu görmek herşeye bedeldi.

Korkuyordum, üşüyordum ancak o iyiydi. O iyiydi.

"Ben..." dedim kısık sesimle.

"Çok uzun sürdü, kendimi durduramadım."

Uzun bir süre yüzüme baktı. Gözlerindeki ateşin büyüdüğünü görünce dizlerim tekrar titremeye başladı.

Bana çok kızmıştı.

"Seni buraya getirmemeliydim." dediğinde haklı olduğumu anladım. Daima peşine takılıp ayak bağı oluyordum.

Yüzümdeki düşüş o kadar barizdi ki çenemi nazikçe tutarak yukarı kaldırdı.

"Dikkatimi dağıtıyorsun." dedi dudaklarını kulağıma yaklaştırarak.

"Zihnimi görevden uzaklaştırıyorsun." dediğinde heyecandan kaskatı kesilmiştim.

"Beni günaha çekiyorsun."

Kulaklarımdaki fısıltısı o kadar muhteşemdi ki bu tınıda kaybolmak istedim. Son söylediği şeyde ne kastettiğini anlamamıştım ancak söyleyiş şekli... Kalbimde öyle bir ateş yakmıştı ki, soğuk artık acıtmamaya başladı.

Gözlerimi ateşle dans eden gözlerinden ayırmayarak ben de onun kulağına fısıldadım.

"Sadece merak ettim..."

Söylediklerim sihirli birer kelimeymiş gibi bana baktı.

Gözlerini yüzümden ayırmayarak dudağını kemirdiğinde kalbimin orayı terk ettiğini hissettim. Böylesi bir görüntüye kalbim bile hazır değildi.

Lacivert  - Safir - AmberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin