-III-

1.4K 96 14
                                    

Aklımdan, parmak uçlarımdan -zaman zaman kalbimden- kovmaya çalıştığım şeytanlarda şu güvercin pusulalarından olmalı zira her seferinde aynı yere kuruluyorlar. Rotaları hiç şaşmadan.
Tam sevmeye başlıyorum yaşamı, dibimde bitiyorlar. Cadde boyu adımlarken de benimle birliktelerdi, hissediyordum. Adımlamalarım sürerken bir yandan da bileğimdeki saati kontrol ediyordum, dördü beş geçe orada olmalıydım ve saat üç kırktı.

Jaribu ile marinada buluşacaktık, umarım ki halatlata sarılacağım diye denize düşmezdi.

Ellerimi ceplerime sıkıştırdım, hava biraz soğuktu, yine de yürümek birçok şeye değerdi. Birkaç dakika daha yürüdüğümde (denizin esintisinisi yüzüme yemeye başladığımda) tahta kirişlere sarılan Jaribu'yu görüyordum, "Joe!" elini iki yana sallayıp kocaman gülümsüyordu. "Jaribu!" ve koşmaya başladım. O'na koşarken O'nu soluyor, O'nu yaşıyordum. Yanına adımladım, dibindeydim. Ellerini tuttum, gözleri ahşap marinaya kaydı ve ifadesinden bir hüzün dalgası kayıp geçti. "Bir sorun mu var?" ah, şu kendini tutamayan dilim! "Bir sorun hep var, Joe ama bu bir sorun değil." birkaç anlam çıkarttığım bu cümle üzerinde sonrasında düşünmeyi kestim ve Jaribu'nun beni elimden tutup sürüklemesine izin verdim, ona yapışmış o histerik gülüşlerle.

Yürürken bir anda koşmaya başladık ahşap iskeleden kumdan bir çizgiye dönen bu yolda.

Denize kısmen batmış bir kayalığa getirdi bizi, elbisesi uçuşuyordu ama tok adımlarını bir an için dahi bozmadı. Sessiz ayaklarla ben de bir taşın üzerine çıktım, bir taşa sarılıp tam şu an kendimi bıraksam ne olur diye düşündüm.

"Güzel bir buluşma."
Senin sayende güzeldi, Jaribu, keşke söyleseydim.

"Öyle görünüyor."

"Ne zaman okuyacağım?"

Bir soluk daha, "Neyi?"

"Yazdığın herbir şeyi okumak istiyorum, Joe." mızmız bir çocuk edasıyla dizimi tuttu, "Bencillik bu yaptığın..." Kafamı iki yana salladım, "Dedim ya, ölürsem bir gün hepsini koy koynuna." derin bir soluk aldı, bir süre yüzüme baktı. "O halde," dedi "Yakın bir zamanda okutma bana onları, yalvarırım."

Cevap veremedim, sadece cebimden iki sigara çıkarıp birini ona uzattım. "Ateş?" sorusuna gülümsedim, "Kalbimdeki ateş diye cümleye başlarsam beni pataklarsın öyle değil mi?" güldü, "Öyle." ve sağ cebinden iki kibrit çıkardı. Kibritten çıkan hış-hış seslerinden sonra tüttürdüğümüz dumanlar birbirine karıştı, buna rağmen aradaki sızıntılardan O'na bakıyordum, Beyaz Dişli Çocuklar Kulubü'nün en beyaz dişli üyesine. Sahi, ne olmuştu o dostlarına, o züppe sözde aristokratlara? Dilime hakim olmaya çalışmadım, "Arkadaşlarınla aran nasıl?" burukça gülümsedi, "Dişlerim biraz sararmış da..."

İçimde bir burukluk hissettim, elini tuttum. Bembeyaz dişli hayatını benim uğruma salmıştı, ayıp dedikleri şey bu olsa gerekti. Başını omzuma yasladı, sigarasını dudaklarının arasına gelişigüzel bir şekilde yerleştiriverdi.

"Ben mi sararttım dişlerini?" sesim kırıktı. "Verniksizdi, boyası aktı." dedi,
"Peki, ben mi yağdırdım yağmuru?" dumanı bir kez daha üfledi "Evet, iyi ki de yağdırdın."



y/n:
bu bölümü bu siteden kısa bir süre önce giden bir arkadaşıma(?) adıyorum, vedana cevap verememek beni yaraladı

X.S.

ölmediNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ