Birden ayaklandım ve eve doğru yürümeye başladım. Bir yandan da sesleniyordum "Hadi kalk gel kahvaltı yapalım."

Duru'nun arkamdan geldiğini belli eden adımları ve yakından gelen sesi az sonra bunların hepsini detaylıca anlatmam gerektiğini ifade ediyordu. "Sen ve kahvaltı... Kendi isteğinle..." haklıydı ama buradan kaçmanın başka yolu da yoktu ya da şuan bana en mantıklı gelen buydu..."Evet." diye geçiştirdim.

Kapıyı açıp hemen mutfağa girdim. Buzdolabını geldiğimizden beri ilk defa açıyordum galiba.

"Menemen yer misin?"

"Elif(!)"

"Sevmiyorsan başka bir şey de yapabiliriz."

"Mesela menemene sonra bence milli yemeğimiz olan salçalı makarna... Ya da kahvaltıya daha uygun bir şeyler seçmeniz daha sağlıklı olabilir."

"Elif otur şuraya ve anlat." kolumdan tutup yine sandalyeye oturtturdu. Ne diyecektim... Beni kaçıran adam için endişeleniyorum,onu kafamdan çıkartamıyorum falan mı?.. Daha kendime kabul ettiremediğim şeyleri başkalarına söylemek mi?.. Ahh hayır...

"Hikayeyi baştan alayım."

"Duru.."

"Yok Duru falan! Güvenmiyor musun bana?" Sitemle karışık siniri ela gözlerinden neon ışıklarıyla bana gönderiliyordu.

"Anlatacak hiçbir şey yok."

"Tabi canım alt tarafı kaçırılmışsın. Herkesin başına gelebilecek bir olay değil mi!"

"Kaçırılmamda ki sebebi bilmediğimi sana da söyledim."

"Ama Ali ağabeyle arandaki şeyin ne olduğunu söylemedin."

"Kaçıran ve kaçırılan ilişkisi."diyerek göz devirdim.

"Ha ha ha! Çok komik! Onu seviyor musun diye soruyorum."

"Sevmek mi?.. Tüm aşk tabirlerini yeniden yazmaya varım. Çünkü hiçbir tanım bu duyguyu tarif etmekte başarılı değil."

Ne demiştim ben şimdi!.. Ya bir kendime dur diyeceğim zamana ışınlanabilir miyim Allah'ım...

"Elif..."

Başlamıştık bir kere madem dönüşü yok...

"Duru sende de oluyor muydu? Yani Yiğit'le birbirinizi ilk sevdiğiniz günler de... Gözlerine bakınca sanki sırlar alemine dalıyorum,üzgün olduğunu gördüğüm zaman 40 yıldır tanıyormuşum o sanki hep bende ben sanki hep ondaymışım gibi kendi acım belliyorum,hiç bilmediği bir derde onunla beraber bende üzülüyorum. O gülünce gülüyor o ağlayınca ağlamaya da varım diyorum. Ama ağladığında,üzüldüğünde gidip ne olduğunu sormaya cesaret edemeyeceğimi de biliyorum."

Duru ne zaman aktığını bilmediğim gözyaşlarımı silerken gözleri de benimle beraber dolmuştu.

"Ama o..."

"Biliyorum olmaz,olmamalı... Bu aralar mantığımın kabul ettiği şeyleri kalbime anlatamıyorum..."

"Elif..." Duru'nun konuşmasını kapı sesi bölerken ikimizde ayaklanmıştık. Bana dönüp "Sen geç içeri." dedi. İtiraz etmek için ağzımı açmıştım ki kararlı bakışları konuşmadan pes ettirmişti.

Odaya girip her zaman ki yerimde oturmaya başladım. Pencerenin önü bir bakıma onsuzluktan kaçmak adına onlu düşlere daldığım yerdi.

Duru bir konuşmamızda spor hocası olduğunu söylemişti. Yani dövüş sporlarına da bir ara merak salmış ve onlardan da hevesini alana kadar uğraşmış işinde de başarılı olmuş. Onun güvenirliği vardı içimde ama her ne olursa olsun adamlar genellikle kas ayısı olduğu için kavga pekte Duru'nun aleyhine olmayacaktır.

ÇÖL YAĞMURUMWhere stories live. Discover now