02 • GECE KARASI

Bắt đầu từ đầu
                                    

" Bu kaçıncı yazıp yazıp silmem bilmiyorum. Ölmek için kaçıncı intiharım onu da bilmiyorum. Sadece seni kalbime aldığım gecenin üzerinden kaç gece geçti onu biliyorum. Sabahında seni bir daha asla göremeyeceğimi bilmeden Hoşça kal dediğim sabahın ardından gecenin ardından geçen koskoca üç ay. Neden gittin onu bile bilmiyorum ama şimdi geri gelsen yemin ederim tüm kırgınlığım geçer. Sen yeter ki gel.

Gel ki, karnımdaki melek babasız büyümesin. Gel ki karnımdaki günahsız benimle birlikte ölmek zorunda kalmasın. Yarın Alaca'dan ayrılıyoruz. Babam eve dönmemi istedi, annem hastalanmış. Tarlanızda ki hasatlar da bitmek üzere zaten. Daha fazla tutmazlar kardeşimle beni burada. Üstelik karnımda belli olur yakında. Annenle konuşmaya gittim ama bana inanmadı. Ama sen inanırsın, benim senden başka hiç kimsenin sevdasına kanmayacağımı bilirsin. Boran, benim evimde yuvamda sensin. Ne olursun beni evsiz bırakma."

Narin'in...

27 Ekim 2014

Boran Gökdağ

Kars/ Alaca Köyü

"Senin de evin başına yıkıldı Narin." Mektubu okumaya bıraktığımda hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Küçük kız çocukları gibi. Çaresizce, onların çaresizliğine ağlıyordu. Bu mektuptan sonra kim bilir neler yaşamıştı. Ardından geçen beş yılda kim bilir neler yaşatmışlardı ona. Mektubunu bile gönderememişti.

Gözyaşlarımla ıslanan mektup ellerimden kayıp düştüğünde hıçkırarak duvardan aşağı kaydım. Gözyaşlarım bilinçsizce akıyordu. Yüzümü avuç içlerime saklayarak dizlerime yasladım. Kalbim çok acıyordu. Kalbim bu kötülüklere katlanamıyordu artık. Bize bir hayat sunan kadına, hayatı darmaduman ediyorduk.

Yerden kalkmayı başardığımda neredeyse bir saat geçmişti. Gözyaşlarımı dindirmek zordu. Belki yılların hiddetinden belki de bu gecenin serzenişinden. Mektubu çantamın içine saklayıp yeni bir önlük giydim. Ne pahasına olursa olsun Alaca'nın babasını bulacaktım. Onun evinde yangınlar değil, kahkahalar attığı sırada çekilmiş fotoğrafları asılacaktı. Boran Gökdağ, Narin'i bırakmıştı ama kızını bırakamayacaktı.

Tedavi odasına geldiğimde yabancı adam hala oradaydı. Ne için burada olduğunu söylemese de, uğruna yaralandığı şey önemli olmalıydı. "Bir ağrı kesici daha yapmamı ister misin?" diye sordum içeri girerken. Tavana diktiği gözlerini bana çevirdiğinde gergince elimi önüme düşen saçlarıma götürüp kulağımın arkasına yerleştirdim. "İyi olur." Dedi ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerimin içine bakmaya devam ederken.

Ağrı kesiciyi çekmeden çıkarıp bir bardak suyu hazırladıktan sonra sedyenin yanındaki masaya bırakıp, doğrulmasına yardımcı olmak için elimi ona doğru uzattım. Kaşları çatık bir şekilde elime baksa da sonunda yardımımı kabul edip elimi kavradı. Elim avuçlarında kaybolmuştu. İri vücudunu kaldırmak beni zorlarken "Sargını da değiştirmem gerekiyor." Dedim kısık bir sesle. Sedyede oturacak hale getirdikten sonra önce ağrı kesiciyi sonra suyu uzattım. Hava ikimiz içinde çok gerginde. Dışarıdaki fırtınadan başka ses yoktu. Sessizlik gece gibiydi. Korkutucu. Eski sargı bezini çıkarıp çöpe attıktan son pansuman yaptım. Acıya gerçekten dayanıklıydı. Vücudundaki diğer yara izleri belki de onu bu kadar duyarsız yapmıştı acıya karşı. Benim aksime o kabullenmişti.

Yeni sargı bezini yarasına tutturmak için sırtına çevirmem gerekirken ona biraz daha yaklaştığımda gözleri üzerimdeydi. Ona bakmamak için direnirken nefesinin yüzüme bıraktığı yakıcı hissi içimde hissediyordum. Yutkunarak omzundan aşağı bıraktığım sargıyı diğer elimle koltuk altından çıkardım. Ona o kadar yakındım ki, nefesim çıplak göğsünde dans ederken karın kasları kas katı kesilmişti. Sargı bezini yaranın etrafında birkaç kez daha çevirmem gerekiyordu. Titreyen ellerimde aynı işlemi tekrar tekrar yaparken birden elimden yakalayarak beni durdurdu. Elimi tutan ellerinden yüzüne çevirdim gözlerimi. "Yaran mı acıdı?" diye sordum titreyen bir sesle. Cevabı başını iki yana sallamak olurken "Ağladığında çok ses çıkarıyorsun." Dedi kısık bir sesle. Anlamayan gözlerle yüzüne baka kaldığımda "Gözlerin ağladığını bas bas bağırıyor doktor hanım." Dedi. Öyleydi. Yeşil gözlerim acıyı kabul etmiyordu. Gözyaşı döktüğüm an içine ceset bırakılan göl gibi görünüyordu.

"Maalesef." Diye kabullendim. "Şimdi elime bırakırsan devam edeceğim. Eminim ki bir daha yaranla ilgilenmeyeceksin. O yüzden sağlam yapmalıyım." Bu kez o söylediğimi kabul eden bir ifade yerleştirdi yüzüne. Sargı bezinin yeterince sardıktan sonra yara bandıyla birbirine yapıştırdım. "Bu kadar yeterli sanırım." dedim ondan uzaklaşmadan önce. "Senin böyle bir yerde ne işin var?"

"Bilmem." Dedim aslında her nedenini adım kadar bilmeme rağmen. "Hayat seni bir yerden alır bir yere bırakır. Burasıda yolumun üstüydü herhalde." Ben görev yerim için burayı yazdığımda benden başka herkes şaşkındı. Kim ilk görev yerini böyle bir yere isterdi ki? Bazı zamanlarda cehennemden farkı yoktu. Hayat yoktu, parklar yoktu, gülen çocuk sesleri bile yoktu. Bütün kış karlı ve soğuktu.

Başını iki yana sallayarak derin bir nefes aldı. "Aptallık etmişsin o zaman burada kalmakla." Dedi sedyeye geri uzanırken. "Burada hayat kurtaramazsın. Bura da herkes zaten ölü."

"Umut olduğu sürece hayat devam eder." Kaşları alaycı bir ifadeyle havaya kalktı. "Umut." Dedi komik bir şey söylemişim gibi. "Hiçbir şeyi kalmayanların son tutanağıdır."

Doğruydu. Elimdeki son şey umuttu. "Senin de elinde hiçbir şey kalmamış doktor hanım." Dedi, beynimin içindeki ses onun dudaklarından dökülüyordu. "Senin gibi mi asker." Dedim acımı örtbas etmek için alaycı bir ifade takınırken. "Bilmem." Dedi tok bir sesle. "Ben birileri yaşasın diye ölmeyi kabul eden tarafım. Benim umudumda hayatımda bir mezar taşı değerinde."

Konuşmamız bu kadardı. Yorgunlukla kıvrıldığım sandalyede başımımı omzuma yaslar yaslamaz gözlerim kapandığında üzerime birşeyin bırakıldığını hissettim. Günün ilk ışıkları pencerelerden içeri süzülürken gözlerimi araladım. Rahat bir uyku olmasa da azda olsa uykumu almayı başarmıştım. Gözlerimi üzerime bırakılan battaniyeye indirdim. Üstüme almadığıma yemin edebilirdim. Hızla yerimden doğrularak battaniyeyi üzerimden atıp ayağa kalktım. Gözlerim hemen sedyeyi bulmuştu. Sedyenin üzerinde küçük not kağıdından başka bir şey yoktu. Gitmişti.

"Bazen de umut insanın kendisidir. Her şey için sağ ol doktor hanım."

Bölüm Sonu

*Bölüm Yorumlarınızı Buraya Bırakabilirsiniz. (Yorumlarınızı acayip merak ettiğimi bilin :) )

Karakter Yorumlarımız

*Süveyda

*Asker

*Azer

*Dice

*Narin

*Alaca

Yeni bölümde görüşmek üzere. Kendinize çok iyi bakın. Belki de siz umudun kendisinizdir. Belkide siz birilerinim umudusunuzdur.

ZEMHERİNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ