Sıkkındı canı. Yürüyordu ıssız ve hafif sisli asfaltta. Bir elinde sigarası diğer elinde votkası. Başını gökyüzüne dikmiş, gökyüzünün gelmesini istiyordu. Gökyüzü... Ah be Tanrım, ne olurdu farklı şehirler olmasaydı? Ne olurdu farklı havayı solumasaydık? Ah be Tanrım neden şu lanet olası kelimeyi söyleyemiyorum ona? Neden delirirken ben engel olmak in kollarını saramıyordu bana? Şöyle sene be Tanrım yetmedimi? Kavuştur şu kullarını be. Buldur bizi birbirimize. İndirdi kafasını gökyüzünden. Ufku gözükmeyen asfalta çevirdi. Ve ardından gülümsedi, öyle mutlu oldu ki göz yaşlaron engel olamadı. Saldı seli. Yıkadı ruhunu. Koştu... Koştu... Koştu... Sonra durdu. Burunun dibindeydi çocuk. Ağlaması şiddetlendi gözleri kızarmaya başlamıştı. Çocuğun yanağında gezdirdi elini. "Buz gibi" dedi ağzından çıkan beyaz buhara eşlik edercesine bir edayla. Avucunu içini yanağında dayadı. Ve gömdü kafasını çocuğum boynuna. Çocuk sardı onu belinden. O görmesin diye içine akıttığı yaşları saçlarının arasında akıttı. Sustular sonra tüm gece. Her zaman ki gibi. Ne güzel severlerdi birbirlerini. Konuşunca kurarlardı birbirlerini. Bu yüzden bir yıldır dinliyorlardı birbirlerinin sessizliğini. Tam bir yıldır...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aklımdan Geçenler
FantasyBir jilet aldı eline. Titriyordu. Gözlerinden akan yaşı mı silmesi gerekiyordu yoksa bileğine jiteli saplaması mı? Anlıyorlardı beni. istediğim her şeyi aldılar. Her şeyi aldılar. Bir gün sormadılar ağlamanın nedeni ne diye. Bir gün sormadılar kanat...