BÖLÜM 19: "KÂBUS" part2

Start from the beginning
                                    

"Bak, hava aydınlanıyor zaten. Korkulacak bir şey yok," Sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. "Korkmaman lazım."

Gözlerimi yavaşça onunkilerle buluşturdum. Utanılacak bir şey yoktu; sadece beraber uyuyacaktık. Düşüncelerimle kendimi destekledim bir süre.

Utandığımı fark etmiş olacak ki, üstüne örttüğü çarşafı kaldırarak ayağa kalktı. Gitmesine izin veremezdim. Bir yandan kendime bile açıklayamayacak bir şekilde ondan korkarken, bir yandan da ona bağlanıyordum. Bunu nasıl yapıyordu? Hem korkutup, hem kendine bağlamak.

Bağlanıyordum! Ciddi ciddi!

Mesela, kahve çekirdeği rengindeki gözleri, gözlerini çevreleyen gür siyah kiprikleri, burun kemiğinin kusursuzluğu, dolgun ve kırmızı dudakları, onu inanılmaz derece çekici kılıyordu. Yüzünde, sarışının muştayla attığı yumruktan bir iz kalmıştı. Çok küçüktü, fakat boğazıma oturmayı becermişti bile.

Yutkunarak, ayaklanan Rüzgar'a baktım. Ellerim titredi, ama gitmesini istemiyordum. Elimi, nazikçe bileğine dolayarak "Gitme!" dedim. Sesim titrek ve bir o kadar da güçlü çıkmıştı. Rüzgar'ın kafası yavaşça bana dönerken, iki küçük siyah zımbayla delinmiş kaşı havalandı.

"O rüyada ne gördüğünü tek tek anlatacaksın o zaman,"

Şu an en son istediğim şey, onunla kavga etmekti. O yüzden, gözümü kapattım ve kafamı usulca sallayarak elimi bileğinden çektim. Yan tarafım Rüzgar'ın ağırlığıyla çökerken, üzerimdeki çarşaf havalandı ve tekrardan eski halini aldı. Sol tarafımın üstüne yattığımda, Rüzgar da sağ kolunun üstüne yattı ve gözlerini benimkilerle buluşturdu.

"Anlat!"

Sesi kalın ve erkeksiydi. Tam ona yakışacak tınıdaydı. Sakinim, diye konuştu iç sesim. Derin derin nefes al ve vücuduna bakmayı kes.

İç sesime kocaman bir alkış yapıp gözlerimi yumdum ve kafamı aşağı yukarı salladım hızlıca. Çünkü gördüğüm rüya tüylerimi ürpertmişti. Ya da Rüzgar'ı ölü görmek, korkunçtu biraz.

Derin derin nefes alırken, akciğerlerimin büyüdüğünü hissettim. Göğüs kafesim patlayacak gibiydi. Ondan uzak durmaya çalışırken, derin derin nefes alarak o kokusunu ciğerlerime doldurmak, ne biçim bir ironiydi?

Nefes almayı kestim aniden. Zaten kalbim, akciğerlerimi çiğköfte gibi yoğuruyordu.

---

Geriye saralım... Biraz daha...

Sarışının Rüzgar'a yumruk attığı yerde açtım gözlerimi. Tam orada... Rüzgar'ın yere düştüğü yerdeyim. Sızlayan kafamı tuttum acıyla. Yüzümü buruşturarak ayaklandığımda, karşımda bir erkek belirdi.

"Kimsin?" diye sordum heyecanla.

Yüzü, bana yaklaşıp geri gidiyordu. Kafasının her tarafı bulanıktı. Sorun gözlerimdendir, deyip açıp kapadım onları. Gözlerimi kısarak suratına baktığımda, hâlâ umduğum cevabı alamadım.

"Kimsin?!" diye bağırdım ayağımı yere vurarak. "Lanet olsun! Kimsin sen, kimsin?!"

Birkaç adımda dibime sokuldu. Ürperti, iliklerimi ele geçirirken yumuşak bir dokuyu boynumda gezelerken buldum. Dudakları boynumun aynı yerini durmadan öperken hızlıca ittirdim onu.

Bir bağrışma oldu o an. Rüzgar'ın sarışının koluna geçirdiği bıçak sesi gibi, bir ses çıktı. Kan kustu birisi... Kalbim tekledi.

"Öldürdüm onu!" diye bağırdı önümdeki çocuk. Elindeki kanlı bıçak yere düştü hızla. Sesi yankı yaparken, ellerini iki yana açıp bir kahkaha attı. Kahkahası kulaklarımda çınladı, görüntüler yerinden oynadı. "Artık benimsin, sevgilim."

Görüntüler karardı o an. Kendimi, kapkara bir çukurun içinde buldum. O kuyudan çıkmak için tepinip duruyordum yerimde. Ayaklarımdan itibaren kırmızı bir renk senfonisi düştü üzerime. Eğdim kafamı yavaşça yere. Göğsüm patladı o an.

"Hadi, çık!"dedi Rüzgar dudaklarının kenarında yamuk bir gülüş tutarken. "Pes etme, hadi çirkin!"

Vücuduna saplanmış, onlarca bıçağın üzerinde zıpladım tekrardan. Canını çok acıtıyordum ama bu karanlıktan kurtulmam gerekiyordu. Yukarıdan bir el bileğimi kavradı ve beni Rüzgar'dan ayırdı hızlıca. İşte o an birkaç kelime dökülüverdi dudaklarımdan...

"Seni seviyorum, Rüzgar."

---

Rüzgar'a rüyayı anlattım hızlıca. Seni seviyorum, dememi ve bir el tarafından ondan ayrılmam dışında, her şeyi anlattım.

Bu bir rüyaydı! Onu sevdiğim falan yoktu. Tamam, erkekler tarafından kıskanılacak bir fiziği vardı, ayrıca dişi kuşları bile aşık edecek bir tipi vardı. Tamam, ses tonu harikaydı, kokusu eşsizdi. Sağ elinin işaret parmağında duran şimşek dövmesi bile yakışıklıydı, ona da tamam.

Ruh halim bombok. Nokta.

Rüzgar gülerek kafasını eline yasladı. "Kızım, senin rüyadan Dabbe senaryosu çıktı valla," dedi ve bir kahkaha attı. Kaşlarımı çatarak ben de onun gibi dayandığım omzuma yüklenip, avuç içimi yanağıma dayadım.

"Burnunu ısırmamı ister misin?"

Ben onun için ağlamıştım az önce. Gerçekten bu kadar odun olmaya ne gerek vardı?

Eliyle burnunu kapatıp inledi. "Nasıl bir ısırıksa, iki hafta acısı geçmedi. Bu yüzden..." deyip elini burnundan çekip kaşlarını çattı. "Hoşt, çirkin köpek!"

"Köpeklere çirkin diyemezsin!"diye bağırdım. Konu nereye gelmişti? Allah'ım!

"Köpek olduğunu kabul ediyorsun yani?"

Dudakları yukarı doğru kıvırldığında, kaşlarımı çatarak burnunu ısırmak için kafamı ileri doğru attım. Ama yanaklarımdan sıkıp, beni durdurdu ve kendisi dişlerini çeneme geçirdi.

Acıyla inlediğimde "Lan!" diye tıslayıp elimi yanağındaki yaraya bastırdım ve çenemi bırakmasını sağladım, fakat bu acıtmış olacak ki, çok sert bir şekilde geri çekildi.

Her şey yarım saniye içinde oldu... Rüzgar'ın tişörtümün yakasına dolanan işaret parmağı ve tişörtümden çıkan yırtılma sesi... Beni en çok korkutan şey de, Rüzgar'ın siyah sütyenime yiyecekmiş gibi bakmasıydı.

Instagram: fatmandacx

FIRTINAWhere stories live. Discover now