me

673 77 86
                                    

"Ben öderim." dedim ve tepsimi ona uzattım. Tepsileri alıp gözüne kestirdiği masaya gitti. Aramızda hiçbir zaman maddi şeylerin lafını yapmazdık. Gerçi sonsuza kadar hesap ödetse bile sesimi çıkarmazdım, o bunu yapacak kadar bencil değildi o ayrı.

Cüzdanı cebime geri soktum ve Chan'ın olduğu masaya ilerledim. Oturmamla dikkatini çekmiştim. "Bir daha kine ben ödüyorum." Kıkırdadım, "Sırf bunu söylediğin için yarın tekrar ben ödeyeceğim." Sahte bir sinirle baktı, "Kapa çeneni, Hansol Vernon Chwe."

-

Mayonez yemekten daima nefret ederdi, mayonezleri benim tepsime koydu ve kendi tepsisine odaklandı.

Ağzı doluyken konuşmama gibi alışkanlığı vardı, ben ona bir şey söylediğimde ise elini suratımın önüne getirip 'bir saniye' diyordu. Bunu her zaman komik bulmuşumdur. Çoğu zaman düşünceliydi, diş tellerime aldırmadan gazlı içecek içiyordum, her defasında meyve suyu içmemi söyleyerek uyarıyordu. Derslere oranla günlük hayatta daha ayrıntılıydı.

Neden onu bu kadar iyi tanıyorum?

Neden sürekli onu inceliyorum?

Neden her bir hareketini beynime not ediyorum?

Cevabını bildiğim soruları sormaktan vazgeçtim ve gerçek hayata döndüm. O sırada ağzındakini bitirdi ve bana dikkatle bakmaya başladı.

"Bil bakalım ne oldu?"dedi ve memnun bir bakış attı.

Aklıma iki gün önce Chan'a proje ödevinde yardım etmek isteyen YunJi gelmişti. Kötü olasılıkları düşündüm, o kızın Chan'dan hoşlandığını biliyordum. Belki de çıkma teklifi etmiştir ve Chan da kabul etmiştir?

Aklımdaki karamsar havayı dağıttım ve ağzımdakini bitirip konuştum, "Ne oldu? Yoksa şu Yungji denilen kız çıkma teklifi falan mı etti?"

Egoist gülümsemesi parladığında, sorduğum soruya lanet ettim. "Etmesi kendi zararına olur, ondan hoşlanmadığımı biliyorsun. Daha iyi haber, geçenlerde sana bahsettiğim şu Çinli kız."

Boğazıma takılan yemek parçasını içeceğimden aldığım bir yudumla çaktırmadan mideme gönderdim. Evet bahsetmişti, güzel bir gülümsemesi ve çekik gözleri olan. Tanrı aşkına başka ne olabilirdi ki, kız Çinli. Gayet sıradan bir kızdı, fakat Chan'ın dikkatini çektiğinde işler değişiyordu.

Gerilen çenemi gevşettim ve konuşmasını bekledim. Ondan ses çıkmayınca sabırsızca püskürdüm.

"Ne olmuş o kıza? Anlatacak mısın artık? "

Beklemeden cevapladı. "Beni evine davet etti."

Ağzımda yutmaya çalıştığım bir yemek parçası olsa, nefessiz kalıp mosmor olurdum, ve daha sonra muhtemelen acı şekilde Chan'ın önünde can verirdim diye düşünüyordum. Şimdi neden lokmamı bitirmemi beklediğini anlıyordum da.

"Şaka mı yapıyorsun? Bu denli edepsiz birine benzemiyordu." Kafasını olumsuz anlamda salladı. " Hayır şaka değil, ailesi Çin'e gidecekmiş. Ve akşam yemeğinde yalnız olmak istemediğini söyledi. Ve sanırım..ıhm, bilirsin bu yaşlarda böyle şeylerin normal olduğu kanısındayım. Belki de sadece yemek yeriz."

"Yemek yemek için çağırmadığını ikimizde biliyoruz. Çok istiyorsa ona vurması için birilerini gönderebilirim, ama sen oraya gitmiyorsun Chan."

Kaşları hayal kırıklığıyla havaya kalktı, ve ben içimdeki ateşi dindirmek amaçlı olsa gerek, tek dikişte büyük boy kolayı bitirdim. "Ah, bunu haberin olsun diye söyledim, izin almak için değil boonon!"

Bardağı tepsiye geri koyup, ağzımı peçeteyle sildim. Sakince arkama yaslanıp, kollarımı göğsümde birleştirdim ve gözlerimi gözlerine diktim. Mimiklerini birkaç saniye için izledim ve sinirli haline verebilecek mantıklı bir cevap aradım.

"Hatırlıyor musun Chan..birbirimize göz kulak olacaktık? Ve ben ne zaman saçma sapan bir şeyler yapmaya kalksam beni durduruyorsun, Bayan Kim'i arayıp tüm ailesine küfür etmeye çalıştığımda ki gibi. Şimdi de ben seni durduruyorum, eğer gidersen o kız başına bela açacak, ve sen oraya gitmeyeceksin Chan."

-

//Okuldan Sonra//

Konu hakkında istişare ederek yürüyorduk, eğer sözümü dinlemezse onu öldüresiye döveceğimi söyledikten sonra ciddiyetinden bir şeyler kaybetmiş gibiydi.

"Vernon, sadece biraz eğleneceğim, neden beni bundan mahrum bırakmaya çalışıyorsun? Kıskanıyor musun beni yoksa? Açık ol hayatım, belki o kızın evine gitmek yerine size gelirim, ne dersin? "

Cümleden sonra, kızarmaya başladığıma emindim. O ise kahkahaları arasında saçlarımı karıştırıyordu. Kolunu omzuma attı ve teninin enseme değmesinin verdiği huzuru hissettim. Zaten sıcak olan havada, vücudumun ısısının daha da yükseldiğini hissediyordum.

"Boy mu attın sen? Doğrusu, sen bir beyazsın ben ise Asyalı'yım. Buna şaşırmamam gerek ..." Bunun üzerine ben de kahkaha atmıştım. Çok nadir söylerdi bunu, ben bir beyazdım evet, ve o tamamen Asyalı'ydı..Zıt kutuplar birbirlerini çeker gibi bir şey, ya da her neyse. Birbirimizden farklı olmamız bir şeyleri değiştirmiyordu. Zihniyetlerimiz aynı gibiydi, sadece o bazen biraz gevşek olabiliyordu, bugün olduğu gibi.

Yol ayrımında durduk, kolunu omzumdan çektiğinde bir boşluk hissetmiştim. Bana döndü ve konuşmaya başladı. "Bana iyi şanslar dile."

"Sana oraya gitmemen gerektiğini söyledim, ve gitmeyeceksin Chan."

"Vernon, yeter. Ne yapacağımı söyleyip durma lütfen." Gözlerini devirdiğinde sinirlendiğimi hissediyordum.

"Ne halin varsa gör, aptal."

Umursamazca arkamı döndüm, fakat kalbimin kırıldığı bir gerçekti. Sadece onun iyiliği içindi.

Ya da belki de onu sevdiğim için.

take me home }} chansolWhere stories live. Discover now