40. Bölüm "Bunu sana ödeteceğim Fahişe!"

Start from the beginning
                                    

"Ben de ona dediler gibi aşığım Demir. Ne yaparsam yapayım sadece onu bu kadar sevdiğim içindir."

"İyisin değil mi? Yalnızbaşına yüzünü yıkayabilecek misin? Seninle birlikte içeri girmemi ister misin?"

"İyiyim. Şimdi çok daha iyiyim." Diyerek banyoya girdim.

"Ben Yağız'a; Ahmet Baba'nın dudağına pansuman yaptığını ve bitince geleceğini söyleyeceğim."

"Tamam." Dediğimde Demir'in kapının önünden uzaklaşan adım seslerini duydum. Böyle bir arkadaşım, ağabeyim ve kardeşim olduğu için çok şanslıydım. Ondan uzak olmak da en az Yağız'dan uzak kalmak kadar beni etkileyecekti. Şimdi bunları düşünmemeliydim. Bir ana evvel kızarmış gözlerime bir çare bulmalı ve Yağız'ın yanına gitmeliydim. Kokusunu şimdiden özlemiştim bile.

Beş on dakika banyoda oyalanıp gözlerimin düzelmesini bekledim. Kızarıklık tamamıyla geçmese bile artık Yağız'ın yanına gitmeliydim yoksa bir şeylerden şüphelenip beni aramaya çıkabilirdi. Serum torbasını da yanında taşımayacağına adım gibi emindim. Bir kez daha kolunu o halde görmek istemiyordum. Adımlarını odaya doğru yönelttiğimden 'sakin ol Nehir' diye defalarca içimden tekrar ettim çünkü Yağız'ı gördüğümde tekrar ağlamam an meselesiydi.

Derin bir nefes alıp kendimi odaya attım. Yağız, sorgulayan bakışlarını bana yönelttiğinde hiçbir şey olmamış gibi ona gülümsedim.

"Nerede kaldın Güvercin? Saçlarımı kurutacağım diye gittin, neredeyse bir saat oldu gelmedin."

Ahmet Baba; 'Dudağına pansuman yapalım' diyince onun yanına gittim. Sen de iyice meraklı oldun. Evin içinde de rahat yok anlaşılan." Diyerek zoraki bir şekilde gülümseyip yatağın diğer tarafına uzandım. Yağız boştaki kolunu kaldırınca göğsünün altına girip kolumu beline sararak ona resmen yapışmıştım.

"Hey yavaş ol güzellik, buradaki adamın yaralı olduğunu unutuyorsun sanırım." Diyerek yüzünü tatlı tatlı buruşturan Yağız'a gülümseyerek biraz daha sıkı sarıldım. Bana blöf yaptığını biliyordum. Amacı; beni telaşa sokup o, evhamlı hallerimi izlemekten başka bir şey değildi.

"Canını acımadığını sanıyordum." Dedim imalı imalı ve daha çok tenine sokuldum. Yorganı da hafifçe üzerimize çekmiştim. Yağız hala çıplaktı ve hasta olmasından deliler gibi korkuyordum. Bu haldeyken bağışıklığının olabildiğince kuvvetli olması gerekiyordu.

"Demek benim sözlerimi bana satıyorsun ha? Elbet seninle hesaplaşacağımız günler gelecek Güvercin. O zaman da bakalım benimle böyle dalga geçebilecek misin?" diyerek boynumdaki kolunu daha da sıkıp beni iyice göğsüne yapıştırdı.

"Sen yeter ki iyileş Yağız. Başka bir şey istemiyorum." Diye mırıldandım kokusunu içime çekerek.

"Sen neden böyle durgunlaştın bakalım Güzelim?" Çeneme koyduğu eliyle göğsüne gömdüğüm başımı, nazikçe gözlerine doğru çevirmek için hamle yaptığında kollarımı bedenine daha sıkı sarıp kafamı çevirmemek için direndim. Geldiğimden beri gözlerimi ondan kaçırmak için elimden gelen her şeyi yapıyordum zaten.

"Bana baksana bir sen. Neden gözlerini benden kaçırıyorsun?"demesiyle tekrardan çenemi yukarı doğru çevirmeye yeltendiğinde bu sefer karşı koyamamıştım.

"Neden gözlerimi kaçıracakmışım ki canım?" diyerek işi pişkinliğe vurmaya çalışsam da dudaklarımdaki sahte gülümsemeyi, kalbime indirmeyi bir türlü başaramıyordum. Kafamı kaldırıp Yağız'ın gözlerinin içine baktığımda o da kaşlarını çatmış beni izliyordu.

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now