"Tuğra..."

"Efendim dayı."

"Seninle kafaları çekmeyeli uzun zaman oldu değil mi?"

"Bundan emin misin dayı?'' dedi yumuşayan ses tonuyla. Olgun ona dayıdan çok bir abi gibi olmuştu her zaman. "Birkaç kadehle kurtulabileceğini mi sanıyorsun?"

Olgun gülümsedi, "Hiç sanmam. Tuğra..." dedi sonra birden ciddi bir ifadeyle. "Benim bu hayatta tutunduğum iki dalım var. Onlarda şu anda senin yanında... Ve tehlikeli bir yolculuk içindeler. Benden uzaklar. Emin ol şu anda geri dönün demek o kadar kolay ki benim için... Ama ne onları kırmak isterim ne de onlara zarar gelsin. Çocuklarım önce Allah'a sonra sana emanetler"

"Dayı merak etme. İkisinin de keyfi çok yerinde. Hem istesen de Burçak'ı buradan getirebileceğini sanmıyorum."

"Bende sanmıyorum. Tuğra, Burçak bundan hoşlanmaz ve kabul etmek istemez biliyorsun. O yüzden kampta ilacını sürmeyi lütfen unutmasın."

"Merak etme sen dayı doktorumuzda yanımızda. İnatçı kızına ilaçlarını zorla kullandıracağım söz. Böcekler yanına yaklaşamaz. Gerçi ondan korkarlar ama."

Gergin başlayan telefon konuşmasının neşeli bir hal almasının dışında iki adamın aklında birçok tedirginlik yavaş yavaş ilerliyordu. Tuğra başını bir an kaldırdığında otobüsün içinde oturmuş, başını cama yaslamış kendisine bakan Efsun'u gördü.

"Sen yanlarındasın ama yine de aklım hep sizinle Tuğra. Beni sık sık haberdar edin oldu mu? Bak Zühre'de burada Arda'ya söyle Tuğra, annesini habersiz bırakmasın."

Tuğra dayısının telefonda söylediklerini duymuyordu sanki. Gözleri saniyelerdir Efsun'un gözlerine kilitliydi.

"Tuğra... Tuğra orda mısın?"

Tuğra birden toparladı kendini. Gözlerini çekti Efsun'un etki alanından.

"Evet, dayı buradayım. Devam ediyorsun sandım. Merak etmeyin, sizi habersiz bırakmayız. Otobüs kalkıyor dayı. Ben artık kapatıyorum."

"Selam söyle herkese. Kızımı öp benim için. İyi yolculuklar."

"Tamam, dayı aklın bizde kalmasın." diyerek telefonu kapattı. Efsun'un olduğu tarafa tekrar baktığında onun başını çevirdiğini, yanında oturan arkadaşıyla sohbet ettiğini gördü. Kendine gelmek istercesine silkeledi başını.

"Tuğra ne yapıyorsun sen dostum? Haydi, otobüs hareket edecek" diye seslenen Koralp'e kulak verdiğinde, henüz yüzünden telaş ve tedirginliği atamamıştı. Dayısından duydukları onu fazlasıyla tedirgin etmeye yetmişti. Bir de biraz önce yaşadığı bakışma karıştırmıştı aklını.

"Geldim Koralp."

Koralp Tuğra'nın tedirgin ifadesini görünce "Ters bir şey mi var?"

"Dayımla konuştum da biraz. Anlatırım sonra. Haydi, bize sesleniyorlar." dedi otobüsün camından onlara seslenen şoförü göstererek.


29 Ekim İstanbul

Olgun Tarhanlının Evi/ Devam Eden Zamanda...

Olgun, Tuğra ile konuştuktan sonra Zühre'nin bulunduğu odaya gitti. Odaya girdiğinde Zühre, İpek öldüğünden beri yeri hiç değişmemiş olan gramofona bakıyordu.

Olgun'un odaya girdiğini gören Zühre "Bir an beni unuttun sandım." dedi. Olgun gülümsedi.

"Avukata anca laf anlatabildim. Sonra da Tuğra aradı. O yüzden biraz uzun sürdü."

Ölüme Ya da Yaşama : HEPYEKWhere stories live. Discover now