16."Yeni Yıl,"

16.2K 520 208
                                    

Bu bölümde, olay akışı hızlandırılmıştır.

Bu bölümü Mina Sena, yazdı.

Mina Koçyiğit (28.12.2015)

Çizimlerimi, çizim çantama yerleştirerek toparlanmaya başladım. İlk dersim bir saat sonra, yani 10.00'da idi. Yaz tatili yerini, soğuk havaya, sıcak kahvelere, kalın kazaklara ve kızarmış burunlara bırakırken, okullar açılmış, spastik kardeşlerim evlerine dönmüşlerdi. Tabi sevgilileride. Onlara olan yoğun özlemimi, 2 gün sonra noel için gelecek olmaları bastırıyordu.

Bu iki ay içinde değişen çok bir şey yoktu aslında. Tarık, Buse ile hemen nişanlanmak istese de Buse'nin annesi, Buse'nin babasıyla henüz konuşmadığını söyleyerek bu işi biraz daha ertemelerini istemişti. Buse'nin babası kızlarına fazla düşkündü, annesi bu yüzden sorun çıkartmalarından korkmuştu. Tarık bu süre içinde Buse ile olan ilişkilerinin seviye atlamamasına lanetler okusada, hala sevgililerdi.

Tuğçe ise aradan iki ay geçmesine rağmen hala, Poyraz'ın annesinin ona 'tuvalet pompası' demesini hazmedememişti. O günden sonra iki kez daha buluşmuşlar ve babası ile tanışmışlardı. Tuğçe, Poyraz'ın annesinin aksine babasının daha kafa adam olduğunu söylemişti. İstanbul'da ki konsere gittiklerinde, Tuğçe'nin annesi ile de tanışmışlardı.
Tuğçe'nin annesi de babasıda Poyraz'ı çok sevmiş ve o meşhur 'damat' ünvanını Poyraz'a layık görmüşlerdi. Aslında bakarsanız Poyraz ile Tuğçe, Tarık ile Buse'den daha hızlı ilerlemişlerdi. Şahsen ben, Tuğçe'lerin, Buse'lerden önce evleneceğini düşünüyordum.

Bizim dangalak ikili ise hala aynıydı. Gözlemlerime göre sadece, birbirlerine daha çok bağlanmışlardı. Emir hala aynıydı. Gitmeden önce onu unutmayayım diye Tazmanya canavarlı baksırını iğne ile perdeme takmıştı. Gerizekalı şebek. Onların ise ailelerde tanışma yoktu. Sadece annelerin haberi vardı. Zaten Ceren ile Buse'nin babası bir olduğu için, Ceren'in babasına Emir'den bahsetme gibi şansı yoktu. Ha, birde Gazel vardı değil mi?

Gazel ile Koray'ı iki ay önce şans eseri(!) bir kafede otururken bulmuştum. 4 saat boyunca aralıksız konuşmuşlardı. Bu süre içinde Gazel'in mimikleri horon teper gibi oynarken, arada sinirlenmiş, arada gözleri dolmuştu. Koray ise sadece donuk bir ifadeyle oturmuştu. Nereden mi biliyorum? Şansa(!) bakın ki benim de o kafede kahve içeceğim tutmuştu ve yaklaşık 4 saat kafede oturmak istemiştim. Sadece canım istediği için canım...

Koray'a gelince... Bu süre içerisinde ne kadar kabullenmek istemesem de, daha fazla yakınlaşmıştık. Mesela sürekli birbirimizle kavga etmiyorduk. Üç aydır aramızda hiçbir cinsel temas olmazken, gayet iki dost gibiydik. Bir de davranışlarında ki tuhaflığı farketmiştim. İlk zamanlarda ki gibi değildi bakışları. Konuşurken sadece gözlerime odaklıyordu elalarını. Daha sık gülümsemeye başlamıştı yüzüme.  buluştuğumuz olmuştu. Garip gelecek ama iki hafta önceki akşam, bize geldiğinde birlikte Sünger Bob izlemiştik. Sanırım bu lakaba alışmıştı.

Bundan nefret etsemde, kabul etmiştim. Koray, etrafı en güçlü ordularla çevrilmiş kalbimin askerlerini, tek tek şehit düşürmeye başlamıştı. Yine de aramızda ciddi bir şey olmayacağını düşünüyordum. Mantığım benimle aynı düşünürken, kalbim dil çıkartıp, o küfürbaz yanıyla koca bir 'nah' çekiyordu.  Arabamı Üniversite'nin otoparkına parkettikten sonra, Mina Koçyiğit'e yakışır bir coollukla arabadan indim.

"Günaydın, güzellik."

Duyduğum sesle arkamı döndüm. Cihan, şekil verdiği kumral saçlarını eliyle dağıtarak daha da güzel bir hal almasını sağlarken, oldukça sevimli olan gülümsemesiyle bana bakıyordu. Olduğum yerde durarak çizim çantamı koluma astım ve muhteşem göründüğünden emin olduğum gülümsememi yüzüme takındım. Ah, size bu iki ayda formumdan hiç bir şey kaybetmediğimi, aksine muhteşemlikte olan çıtamı daha da yükselttiğimi söylememiştim değil mi?

4 Spastik Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin