Neden önce Peri Zümresi'nin kaybolduğumu anlamış olmasını değil de Kellen ve Ryan'ı düşünüyordum ki? Özellikle de Ryan'ı. Zümre yokluğumu fark ettiğinde ona haber verebilirdi ancak.

Bir çıtırtı sesi beni düşüncelerimden bıçak gibi ayırdı. Korkuyla çıtırtının geldiği yöne meşaleyi döndürdüm. Bir bidon yığını vardı ve arkasından küçük bir fare korkuyla uzaklaştı.

Rahat bir nefes alarak yoluma devam ettim. Etrafımdaki her şeyi iyi gözlemlemeye çalıştım. Her yer taştan yapılmaydı. Yer yer örümcek ağları ve toz toprak birikintileri vardı. Terk edilmiş bir tünelde olabilirdim.

Epeydir yürüyordum ama bir türlü buradan çıkamamıştım. Aniden orta şiddetli bir yer sarsıntısıyla yere düştüm. Düştüğüm noktada bir delik açılarak beni içine çekti. Korkuyla boşlukta yuvarlanırken başımı sert bir şeye çarptım. 

....


 Bir elin saçlarımı okşamasıyla kendime geldim. Öyle yumuşak ve şefkatle okşuyordu ki güvenli bir yerde olup olmadığımı düşünmeme gerek yoktu. Bu el, kesinlikle güvenliydi.

Gözlerimi açıp baktığımda annemin bana gülümseyen gözlerini gördüm. Uzun bir süredir uyanmamı bekliyor olmalıydı.

"Anne!" dedim şaşkınlık ve sevinçle.

"Şükürler olsun ki uyandın Selen" dedi annem. Yerimde doğrulmama yardım etti ve sımsıkı sarıldık. Onun beni nasıl bulduğunu bilmiyordum ama umurumda değildi. Annem buradaydı.

Benimle.

Sevinçten kalbim pır pır atarken artık hiçbir şeyin önemli olmadığını düşündüm. Bunca zamandır onları bir daha ne zaman görebileceğimi düşünürken, annem yanımdaydı.

"İyi misin Selen?"

"Evet, kendimi çok iyi hissediyorum" dedim. Annem benden uzaklaştığında nerede olduğumuzu görmek için etrafıma baktım. Ama hiçbir yerde olmadığımızı görünce kalakaldım. Her yer bembeyazdı ve beyazlıktan başka hiçbir şey yoktu.

"Neredeyiz biz anne?" diye sordum. Annem saçlarımı okşamaya devam ederken "Sana ulaşmaya çalışıyoruz Selen" dedi.

Anlamayan gözlerle anneme baktım. Onu o kadar özlemiştim ki onun cevap vermesini beklemeden bir kez daha ona sarıldım. Annemde sarıldı. Anne kokusunu içime çektim.

"Kolyeni takmamışsın Selen. Karanlık diyarda olduğunu biliyoruz ama seni bulamıyoruz"

"Bir yer yön kağıdı vardı" derken annemin yüzüne bakmak için uzaklaştım.

"Fazla vaktimiz yok Selen. Peri Zümresi'nin sihir güçleriyle buradayım. Kanım bittiğinde sana ulaşamayız. Bu yüzden bana nerede olduğunu söylemelisin"

"Şu an kan mı kaybediyorsun?" Paniğe kapılıp annemin vücudunu inceledim. Neresi kanıyordu?

"Kolyenin üzerine her saniye kanımdan damlatıyoruz. Bu önemli değil. Ama kanım bittiği zaman sana ulaşamam tatlım. Bana nerede olduğunu söylemelisin"

"Bilmiyorum anne"

"En son ne olduğunu hatırlıyor musun tatlım?" Annemin sesi gittikçe azalıyordu.

"Karanlık bir yerdeydim anne..." derken annem kayboldu.

Bembeyaz alanda tek başıma kaldım.

"Anne" diye haykırdım ama gitmişti. Annem epeydir kan mı kaybediyordu? Ona ne olmuştu şimdi? 

....

Uyandığımda tek başımaydım. Islak ve yapış yapış olan bir şeyin içine düşmüştüm. En son yerin salladığını ve düştüğüm yerde bir delik açıldığını hatırladım. O deliğin içinden geçtikten sonra başımı çarpmıştım ve sanırım buraya düşmüştüm. Rüyamda ise annemi görmüştüm.

Meşalem havada uçuyordu ve halen yanıyordu. Onu alıp neyin içine düştüğüme baktım. Çamura benzeyen bir şeydi ama çamurdan daha pis kokuyordu. Saçlarım bile ona bulaşmıştı.

Kendimden tiksinerek bulunduğum çukurluk alandan çıktım ve yine taş bir zemine bastım. Şimdi neredeydim. Ne zaman ışığı görebilecektim?

Meşalemin aydınlattığı taş zeminde yine bir koridorun uzandığını gördüm. Koridorun köşesinde ise bir kapı vardı. Yine tahtadan yapılma bir kapıydı ama bu seferki dikdörtgen şeklindeydi. Oraya doğru hızlı adımlarla yürüdüm ve kapının yanına gelince durdum. Kapıyı yavaşça aralayıp baktığımda bir bahçeye çıktığını gördüm. Ay ışığından başka hiçbir şeyin aydınlatmadığı bahçe ürkütücü bir görüntüye sahipti.

Çürümüş bitkilerin ve solmuş ağaçların yığıldığı bir bahçeydi. Pek bir seçeneğimin olmadığını düşünerek bahçeye çıktım.

Yerler çamurdu ve her yer sararmış ağaç yapraklarıyla doluydu. Havada esen rüzgâr, ara sıra ıslık sesleri çıkartıp iyice korkunç bir atmosfer oluşmasına neden oluyordu.

Bahçenin sonu bir ormana açılıyordu. İçinden çıktığım yerin neresi olduğuna baktığımda devasa bir şato olduğunu gördüm. Siyah taşlardan yapılma şato öylesine büyük ve korkunçtu ki...

Bu şatoyu rüyalarımda gördüğümü hatırladım. Bir an için rüyalarımdan şüphe ettim. Rüya diye gördüklerim de mi bir çeşit görüntüydü acaba?

İçimdeki güçlü bir his, bu korkunç şatodan uzaklaşmam gerektiğini söylüyordu. Etrafta benden başka hiçbir canlı yoktu.

O an bu şatonun Karanlık Şato dedikleri yer olup olmadığını merak ettim. Bir rüzgar yeli, yerden bir kaç yaprağı alıp kendi etrafında döndürdü ve uzaklaşırken tekrar yere bıraktı.

İçim ürperdi.

Birkaç temkinli adımla bahçede ilerliyordum ki bir el sımsıkı kolumdan tutup hızla beni bir ağacın arkasına çekti.

O kadar hızlı çekmişti ki ağacın arkasında durduğunda bile, eylemsizlik kuvvetim durmamı engelledi ve ona çarptım. Çarpmanın etkisiyle o düşerken ben de üzerine düştüm. Burun buruna geldik.

"Her yerde seni arıyordum!" Saçımdan bir tutam çamur parçası yüzüne düştüğünde mavi gözleri gülümsedi.


SİHİR-KARANLIK ŞATO-Where stories live. Discover now