Komodine çarpıp düştüğü için kağıt da yere düşmüştü. Peki şu an kullandığım yer yön kağıdı hangisiydi?

Etrafımdaki beyazlık geçerken nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Kalbim deli gibi çarparken yutkundum.

....

 Bütün beyazlık kaybolduğunda, yosunlu duvarlardan oluşan bir labirentin içinde olduğumu gördüm. Neredeydim ben? Olamaz. Yanlış kağıdı almıştım ve boku yediğimi iliklerime kadar hissediyordum. Nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakındım. Gökyüzünde gittikçe kararmaya yüz tutan bir hava vardı. Çok uzaklarda bir yerde, çığlık sesi duydum ve korkuyla geriye doğru sıçrayıp yosunlu bir duvara çarptım. Çarpmanın etkisiyle elimdeki yer yön kağıdı çantamla birlikte, yosunlar ve çürümüş yapraklarla dolu yere düştü.

Düştüğü anda da yanmaya başladı. Onu hızla alıp ateşi söndürmeye çalıştım ama kağıt tamamen küle dönüşmüştü. Görevini yaptıktan sonra yanma emri verilmiş olacak ki yanmıştı.

Kağıdın görevi beni buraya getirmekti. Muhtemelen daha önceki kağıt da bunun için gönderilmişti ancak Melike kağıdı çözemediğini söylemişti.

Kahretsin!

Peki beni buraya kim çekmişti? İçimde gümbürdeyen kalbim, haklı olarak bunu Karanlık Şato'nun yaptığını söylüyordu. Peki şimdi ne olacaktı?

Etraftaki kasvetli hava içimi daralttı. Nasıl çıkacaktım ben buradan? Olduğum yerde beklemek gibi bir lüksüm olmadığını anlamam için beş saniye düşünmem gerekti. En sonunda yavaş adımlarla, yosunlar ve çürümüş yapraklar yüzünden kaymamaya çalışarak ilerlemeye başladım. Birkaç metre sonunda yol sağ ve sol olmak üzere ikiye ayrıldı. Bir de dümdüz yoluma devam etme şansım vardı. Dümdüz devam etmeyi seçerek birkaç metre daha ilerledim. Yavaş ilerlememe rağmen ayağım birkaç kez kaydı. Duvarların yüksekliği dört metreden fazlaydı ve labirentin arasında yürümek için ayrılan yollar çok dardı. Duvarlar üzerime kapanıp beni hapsedecekmiş hissini veriyordu.

Bu yolun da sonuna geldiğimde sağa ve sola ayrılan iki yol çıktı. Bu sefer dümdüz gitme şansım yoktu. Sağa ya da sola sapmak zorundaydım. Sağa sapıp devam ettim. Hava iyice kararıyordu. Önümü görmekte zorlanıyordum. Nereye gidiyordum ki?

Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda kara bulutların iyice çoğalmakta olduğunu gördüm. Aman Tanrım.

Buradan kurtulmam gerekiyordu. Çevreme bakmaya çalıştığımda iğrenç duvardan başka bir şey görmedim.

Bu labirentten asla çıkamamaktan korktum. Yürümenin dışında başka bir şeyler yapmalıydım. Kanatlarımı çıkartıp duvarların üzerine çıkmayı başarırsam çevremi görüp ne yapacağıma daha iyi karar verebilirdim.

Labirent çok dar olduğu için kanatlarım çıktığında rahatça açılabilmeleri için yüzümü duvara döndüm ve yumruklarımı sıktım. Bütün gücümü toplayıp, kanatlarımın çıkacağı alanı serbest bırakırken içimdeki korku, odaklanmamı engelliyordu.

Sakin ol Selen, burası sınıf ve sadece kanatlarını çıkart, diye düşünerek kendimi motive etmeye çalıştım. Normalde kanatlarımı çıkartmam gereken süreden on kat daha uzun bir süre sonra kürek kemiklerimin olduğu alanın yanmaya başladığını ve güçlerimin toplandığını anladım. Kürek kemiklerimde bıçak batması gibi -artık alıştığım- acıyı hissettiğimde hızla ayaklarımın üzerinde zıpladım. Uçmak için kanatlarımı çırptım ama kanatlarım duvarlara çarptı. Büyük bir acı duydum. Birkaç çırpmanın ardından bir buçuk metre bile yükselemeden acı içinde yere düştüm. Kanatlarım ben düşerken kapandı ve yok oldu.

SİHİR-KARANLIK ŞATO-Where stories live. Discover now