13.│Canhıraş│

44.8K 2.4K 82
                                    

Bölümü çok çok geciktirdiğimin farkındayım kuzularım. Lâkin biliyorsunuz ki LYS ve YGS mağduru bir öğrenciyim aynı zamanda. Özel hayatımın yanı sıra stajı, okulum ve okul sınavlarımla boğuşmaktayım. Eh birde deli gibi deneme sınavı olup, dershaneye gidiyorum. Ne olur mazur görün beni. Bilirsiniz, elimde olsa asla geciktirme yapmam lâkin olmuyor be güzellikler.

Her neyse. Bayağı olaylı gelişen bölümler sonunda böyle bir feraha erişiyor. Ama emin olun ki her şey daha başlangıç ;D Aklımda dehşet şeyler var yani merak ve heyecanla beklemeye devam edin.

Asıl olaya gelecek olursak; yeni bölüm ne zaman gelir inanın bilmiyorum. Elimden geldiğince çabuk yazmaya çalışırım lâkin bilgisayar bile açmıyorum artık. Bugün zor izin koparttım ;)

Umarım beğenirsiniz kuzular. Yorumlarını ve oylarını eksik etmeyecek hâlâ yanımda olan okurları görmek dileğiyle; keyifli okumalar ♥♥♥

▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬

Umutlar tükenipte, boğazda gıpte gibi bir yumru bıraktı mı, saldırganlaşırdı insan. Engel olamadıklarına, kendine olan öfkesi adeta tavana çarpıp yeniden kendine dönerdi. Dönüşlülük fiilinde takılı kalıp, her fırsatta kendine çarpardı. Yürek sızlar, sızlar ve kan kaybetmeye başlardı. Yaşadığı an, yaşayacakları ruhuna bir karabasan misali çöküpte, tüm umutlarını söküp alırdı içinden. Geriye bir sen, birde senden geriye ne kaldıysa...

Harlanmış nefretinin gözlerinde kocaman alevlere döndüğü adam, Diyarbakır sokaklarında karış karış O adamı arıyordu. Boran Haseki'yi bulacak ve helaline dokunan her uzvunu tek tek kahredecekti. Yıllar önce yapmadığını, yapacaktı. O adamın canını, kendi elleriyle alacaktı. Silaha, çakıya ihtiyaç duymadan, çıplak ellerle yapacaktı bunu. Her kadınına ve evladına sahip çıkan adam gibi hem de!

"Saklandığı tüm delikleri bulun demedim mi lan ben size?" diye kükredi bir anda aniden durarak. Arkasını dahi dönmeden, iki eli arasında tuttuğu tesbihi sıkarak söylemişti bu sözleri. Sabır, takat veyahut selamet kalmamıştı artık Viyan Barzan'da. Kadının vurgunu olduğu ahu gözleri usuna düştükçe aklını oynatacak gibi oluveriyordu artık. Paniği artmış, endişesi hat safhaya tırmanmıştı. Dayanacak gücü kalmamıştı. Rabbi'ne onlara bir şey olmasın diye dua ederken dilindeki tüyler tükenmişti adeta. Lâkin dua etmekten, Rabbi'ne sığınmaktan asla vazgeçmiyordu. Bazen kendinden vazgeçiyor lâkin önce Rabbi'nden sonra da sevdiğiyle, evladından vazgeçmiyordu. Tutunduğu tek dal onlar kalmıştı zaten. İnancı, sevdası ve daha tam olarak hissemediği babalığı olmasaydı yüreğinde, sirayeti çoktan uçup gitmiş olurdu benliğinden.

"Ağam," dedi sağ kolu, canını bile hiç düşünmeden emanet edebileceği Hakan. "Saatlerdir hiçbir şey yemeden içmeden yollardasın. Allah rızası için, bak ağam Allah'ın adını ağzıma aldım, onun rızası için az otur, nefes al, bir şeyler ye, iç."

Viyan, yıllardır yanında olan Hakan'a döndü ve içi cız ede ede baktı adamın gözlerine. Karşısındaki adamın çektiği ızdırabı gördüğünü biliyordu Viyan. Kendine güvenmese, Hakan'a güvenebileceğini bildiği gibi...

"İki gözüm," derken mani olamadı sesinin titremesine. "Ben helalimi almadan tüm lokmalar haram bana, anlamıyor musun?"

Karşısındaki dağ gibi adamın bu denli çaresiz kalışına ikinci kere şahit oluyordu Hakan. Onca yıl, çocukluğunun bile beraber geçtiği adamı ikinci kez bu denli elinden bir şey gelmezken görüyordu. İlki Hanım Ağası hastanede iken, ikincisi de aha da şimdi! Ve bu ister istemez ona da dert oluyordu. O dağ gibi yüce, sert ve asla yıkılmaz adamın, sevdalısına bir zarar geldi mi tuzla buz oluşu ona da dert oluyordu işte. Dostunun derdiyle dertleniyor, yüreği karalara çalıyordu.

Gelinim [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin