Berrak açlığın ve yorgunluğun verdiği duygularla bir an önce bir şeyler olsun istiyordu. Bu yüzden diğerlerinin aldığı kararı pek beğenmemişti ama yine de onların sözünü dinlemiş ve olduğu yerde sessizce beklemeye başlamıştı. Adamlar ise yolun aşağısına doğru inmeye başlamışlardı. Tam geçmek üzerelerdi ki grubun en arkada yürüyen üyesi konsolosluğun kapısının yakınına park edilmiş motorları görmüştü.

- Faruk abi, şuraya bakın!

- Yine ne oldu lan Furkan? Ne görsen şuna bakın deyip duruyorsun. Bu da geçen sefer ki gibi saçma bir şeyse dayak yiyeceksin.

- Yok abi, baksanıza şurada iki tane motor var. Bunlar işimize yaramaz mı?

- Güzele benziyorlar ama, onların benzini bitmiş diye oraya bırakmışlardır oğlum, hadi yürü.

- Ben bir bakacağım. Belki çalışıyordur.

Furkan diğerlerinin dur demesini dinlemeden motorlara doğru koşmaya başlamıştı. Motorların birinin üzerine binmiş ve üzerindeki anahtarı çevirerek çalıştırmıştı. Motor çalışınca Furkan'ın yüzüne bir gülümseme yayılmıştı. Motoru durdurup üzerinden inmiş ve diğer motoru denmek üzere harekete geçmişti ki hemen yanındaki çalılıktan Berrak'ın hapşırma sesini duymuştu. Sesi duyan Furkan hemen çalılara doğru hareketlenmişti.

- Kim var orada? Hemen çıkın yoksa ateş edeceğim. Faruk abi koşun çalıların arkasında birileri var.

Motorun çalıştığını gören Faruk ve diğerleri zaten o tarafa doğru geliyorlardı. Furkan'ın uyarısı üzerine adımlarını hızlandırmış ve silahlarını ateşe hazır konuma getirmişlerdi. Furkan'ın çalılıklara yaklaştığını gören Faruk bağırmıştı.

- Dur Furkan, bizi bekle.

Faruk önde olmak üzere grup elemanları silahlarını çalılıklara doğru çevirmişlerdi.

- Hemen dışarı çıkın, yoksa ateş edeceğiz.

Elif ve Cüneyt ne yapacağız der gibi birbirlerine bakıyorlardı. Berrak çıkmaya hevesliydi fakat Nazım onu kolundan sıkıca tutmuştu. Cüneyt sessizce fısıldadı.

- Teslim olmaktan başka çaremiz yok.

Cüneyt'in bu sözlerine diğerleri de kafalarını sallayarak onay vermişlerdi. Önce Cüneyt elleri havada ayağa kalkmış ve konuşmaya başlamıştı.

- Tamam çıkıyoruz. Sakin olun. Silahları indirin.

Cüneyt'in arından diğerleri de yavaşça ortaya çıkmıştı. Elif ve Berrak'ı gören Faruk ve adamlarının gözleri sinsi bir şekilde parlamış ve bunu fark eden Cüneyt'in içini büyük bir korku kaplamıştı.

- Gelin bakalım. Furkan şunların üstünü ara.

Furkan önce Cüneyt ve Nazım'ın üstünü aramış daha sonra ise Elif'in üstünü aramaya başlamıştı. Elif'in üstünü ararken işini oldukça yavaş yapıyordu. Aramasını bitirirken kendini tutamamış ve Elif'in göğsünü kavramıştı. Birden neye uğradığını şaşıran Elif Bütün gücüyle Furkan'ın suratına bir tokat atmıştı. Bir an sendeleyen Furkan doğrulmuş ve tam o da Elif'e tokat atacakken Cüneyt Furkan'ın kolunu tutup boğazına yapışmıştı. Bu duruma Faruk'un silahından çıkan kurşun sesi son vermişti.

- Eğer rahat durmazsanız bir dahaki kurşunu havaya sıkmayacağım. Furkan gel bu tarafa.

- Bakın bizim kötü bir niyetimiz yok. Sadece güvenli bir yer arıyoruz.

- Anlıyorum. Bizim şu ilerde kaldığımız bir bina var. İsterseniz oraya gelebilirsiniz. Her halinizden karnınızın çok aç olduğu belli oluyor. Bolca yiyeceğimiz de var.

Faruk'un sözleri Berrak'ı sevindirmişti. Yanındaki Nazım'ın kolunu tutmuş ve umutla ona bakmıştı ama Nazım'ın yüzünde onunkinin aksine büyük bir umutsuzluk vardı. Bu sırada Cüneyt konuşmaya başlamıştı.

- Sağ olun ama biz başka bir yer buluruz.

- Zaten seni davet eden yok kıl kuyruk, ben şu iki fıstığı davet ediyorum.

Faruk bu sözlerinden sonra Erol Taş kahkahalarına benzer bir kahkaha atmıştı. Bu gerçek kahkahası mıydı yoksa bulundukları duruma uygun olduğu için mi böyle bir kahkaha atmıştı işte orası tam bir muammaydı. Cüneyt, Elif, Nazım ve Berrak başlarına gelebilecek en kötü durumlardan biriyle karşılaştıklarının farkındaydılar ama ne yapacakları hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Eğer Dünya'da hala mucizeler oluyorsa şimdi gerçek bir tanesine ihtiyaçları vardı.


Zombiler İstanbul'daWhere stories live. Discover now