GECE KLUBÜ

210 15 8
                                    

"Zır- zııır!" nasıl bir titreşim sesi bu Allah'ım. Komidinin üstünde telefonu bulunca elime alıp baktım canım annem(!) arıyor.

"Hım." ağzımdan kelime çıkmıyor.

"..." neee az önce kelime çıkmıyordu değil mi? Ben öyle sandım.

"Tamam anne merak etme hemen gidip arıyorum." uykudan uyandırıldığım için ve bu da yetmezmiş gibi bu yataktan kalkmama sebep olan olaydan ötürü bi hışımla yataktan kalkıp dolabın karşısına fırladım. Pantolonu çekip sabah taktığım eşarbı alıp aynanın karşısına geçtim. Başımı bağlayınca uzun hırka mı giyip koştura koştura aşağı indim. Bir insana gece yarısı böyle bir eziyet yapılır mı? Demek ki neymiş yapılıyormuş. Anahtarı takıp söylene söylene marşa bastım. Doğruca Sarıyerde ki gece klubüne sürdüm. Ahh deliricem. Bu kıyafetle nasıl giricem oraya ben, yok yani demezler mi üstündekinden utan. Arabayı sahil tarafına çekip arabadan inip karşıya geçtim. Benimle aynı yolda yürüyen ve bana tip tip bakan bir sürü gece insanı vardı. Mini elbiselisinden başla giysi mi bez parçası mı belli olmayan şortlu onlarca kadın ve kız vardı. Bazıları gece klubünden çıkıyordu. Bazılarıysa tıpkı benim gibi içeri girmek için dört, beş kişilikten oluşan kuyruğa girdi. Üç tane koruma vardı kapıda. Biri küçük duranlara kimlik soruyordu diğeri kapıyı açıyordu. Öbürü adam beğeniyordu. Önümde bir kadınla erkek vardı. Adam beğenen iri kel kafalı bodyguard onları incelerken aradan bana tip tip bakıyordu. Sıra bana gelince üçü de öne çıkıp cins cins sırıtılar.

"Yolunuzu mu şaşırdınız?" diye sordu kel kafalı bodyguard.

"Yok doğru yerdeyim. Müsade edinde gireyim. İçeride almam gereken kişiler var." diye net bir şekilde açıklamamı yaptım sırf sorun çıkmasın diye. Ama bende o şans yok illa arza çıkacak.

"Bir herkesi almıyoruz. İki bu kılıkla sizi zaten sokamam. Üç hiç inandırıcı değilsiniz." diye gereksiz laubali bir açıklama yaptı kel kafalı bodyguard.

"Bakın isterseniz biriniz veya başka bir arkadaşınız benimle gelebilir alacağım kişileri alıp çıkacağım." diye direttim. Ama keli bir türlü ikna edemedim.

"Pekâlâ siz bana buranın yetkilisini çağırır mısınız ben onunla görüşeyım." cümlem bittiği gibi üçü de kah kaha atmaya başladı. Tam otuz dakikadır burada dikilmiş şu üç dingili iknâ etmeye çalışıyorum. O salaklar telefonu da duymuyorlar. Ahh çıldıracağım.

" Çok komik olan ne acaba bana söyleyin de bende güleyim." diye sesimi yükseltim. Hala gülüyorlar.

"Bir patron yok. İki eminim o hallederdi." off edepsiz insanlar. Hala gülüyorlar. Aradan iki dakika geçti ya da geçmedi. Üçü de aniden sustu bunu fırsat bilip hemen konuştum.

"Bakın anlatamıyorum herhalde içeri beş dakika için girmek zorundayım. Yeğenlerim içerde başınıza bela almak istemezsiniz herhalde aileleri merak etti. Polise haber verebilirler. Anlatabildim mi?" lütfen Allah'ım çocuklar kötü bir şey yapmadan bir an önce gireyim içeriye lütfen. Ben içimden dua ederken iri bir adam yanımda durup gıcık olmuş gibi öksürdü.

"Öhö öhö hanım efendiyi anladıysanız neden hâlâ orada dikiliyorsunuz." cümlenin sonuna doğru sesi fazla yükseldi. Anlaşılan ya patron ya da patron kadar sözü geçen biri çünkü kapıcı çocuk hemen kapıyı açıp içeri girmem için çekildi. Alkol, sigara, ter ve parfüm kokusuyla zenginleşmiş o iğrenç havayı içime çektim. İlk basamakta durup etrafı taradım. Orta boştu yanlarda koltuklar ve masalar vardı. Sağımda da geniş bir bar, solumda ise yukarı çıkan merdivenler konulmuştu. Solumda ki koltukların üçüncüsünde benim abaza haylaz artık ne derseniz yeğenlerim oturuyordu. Yanımdan geçen garsonu tutup çok sokulmadan duyacak şekilde kulağına bağırdım. Hemen solumda ki merdivenden çıkıp yukarıda köşede ki kabinin de duran dj in yanına ilerledi. İki saniye sonra ses kesildi. Herkes uflayıp, puflamadan yüksek sesle bağırdım.

"Hemen dışarı! Siz değil a salaklar onlar kendilerini biliyor." benim altı yeğenim şok olmuş bir şekilde ip gibi dizilip ard arda çıktılar. Onlara söylediğimi sanıp kapıya yönelen üç dört gence bakarak. Dj'ye bağırdım.

"Çalıştır oyuncağını bebeler sızlanmasın!" diye dj ye bağırıp çıktım. Çocuklar kapının önünde bekliyordu. Ben çıkınca ardımdan bana yardım eden kişi de çıktı. Hemen çocuklara arabayı işaret edip, ona döndüm.

"Sağ olun yardımınız için." deyip, çocukların peşine düştüm. Arbaya geçtiğim gibi açtım bayramlık ağzımı.

"Ulan hadi anladım bu oğlanlar abaza kızlar hayırdır size ne oluyor!"

"Hala ba..." Ali'nin cümlesini bitirmesine fırsat vermeden.

"Paşam bak bunun aması, bildiğin gibi değili, bizim de hakkımız ama demesi falan yok. Yakıştı mı bu yaptığınız. Cevap versenize! Oğlum benim yanıma geldiniz. Bana emanetsiniz yaptığınız güzel mi lan! " cümlenın sonunda bağırdım.

"Yok hala." Elif ile Ali aynı anda bunu derken,

"Yok teyze." Irmak, Enes, Yiğit ve Nehir de iki kelimelik cümleyle beni onayladılar.

"İyi aferin ama bu konuşma burada bitmedi haberiniz olsun."

Aramızdaki son cümle bu oldu. Aslında suçlu değiller. Çünkü en küçüğü 18 yaşında daha meraklılar. Her şeyden önce gençler ama bir dur demeliyim ki son olsun. Yoksa ben birtanelerime kıyamam. En önemlisi de babalar ve anneler duysa benim gibi kızmakla yetinemezlerdi. Tıpkı arabadaki sessizlik gibi beynimde sessizliğe gömüldü. Aradan bir on dakika geçtikten sonra evimin önüne vardık.

Sessiz ama sert bir şekilde 'inin' dedim. Kapılar açıldı ve sessizce arabadan indiler. En son bende inip kapıları kilitledim.

"Siz yukarı çıkın. Ben bakkala gidiyorum. Elif su koy çaydanlığa." Anahtarı Elif'e verip köşedeki bakkala doğru ağır ağır ilerledim. Annemin numarasını çevirip açmasını bekledim.

"Çocuklar yanımda iki saat sonra gün doğar zaten bende kalsınlar. Yarın Akşama biletlerini alıp yollarım. " tek düze bir sesle bunları söyleyip onayı aldıktan sonra telefonu kapattım. Bakkala girince Barış Amcaya selam verip kucağımı hazır kahve, cips, çikolata, top kek vb gibi abur cuburla doldurdum.

"Ooo Siva kızım bu kadar çok şeyi sen mi yiyeceksin?" yüzünde tebessümle soru soran meraklı yaşlı adama baktım.

"Yeğenler geldi uyumayalım dediler. Bende canları sıkılır diye bir şeyler alayım dedim." aldıklarımı poşetleyip cebimdeki parayı çıkartıp Barış Amcaya verdim.

"İyi etmişsin kızım." deyip paranın üstünü verdi. Kapıyı çalınca Nehir açtı. Hemen elimde ki poşetleri alıp mutfağa doğru ilerledi. Bende odama geçip üstümü değiştirdim. Odadan çıktığım gibi direk mutfağa gittim. Elif çay bardaklarını tepsiye dizmeyi yeni bitirmişti. Demek ki çay demlenmişti. Ocağın üstünde ki çaydanlığı aldım. Oturma odasına doğru ilerledim. Televizyonun karşısında ki üçlü koltuğa oturup çaydanlığı orta sehpanın üzerine bıraktım.

"Eee anlattın bakalım. Neden oradayınız?" bunu sordum çünkü amaçları kafa bulmak değildi öyle olsaydı. Karşımda dik duramazlardı. Oraya gitmelerinin mutlaka bir sebebi olmalıydı.

"Doğum günü vardı. Biz evdekilere arkadaşın evinde dedik. Kulüp de olduğunu söyleseydik, göndermezlerdi hala sende biliyorsun." anlaşılan ele başları bugün Ali'ymiş çünkü savunmayı ona tiklemişler. Hiç şaşırmadım neden acaba?

"Güzel savunma aferin bakın çocuklar hepiniz gözümün önünde elimin altında büyüdünüz. İçinizi bilirim sizin. Kötü niyetinizden gitmemişsiniz belli. Ama bir daha sebep ne olursa olsun o tarz yerlere gitmeyin. Başınıza ne geleceği belli olmaz. Her zaman ben yokum arkanızda. Söz dinlemezsiniz. Karşımda böyle oturamazsınız bir daha haberiniz ola!" uzun bir konuşma oldu. Yoruldum. Son cümleden sonra hepsi arkasına yaslanıp dik ve usturuplu oturmaya başladı.

"Elif'im çay doldurda içelim." çaydanlığa sarılp hızlıca bardakları doldurdu. Servisi yapıp yerine sağıma oturdu. İki bardaktan çaydan sonra iyice mayıştım. Saat beşdi. Ayağa kalkıp çocuklara baktım.

"Hadi iyi geceler pardon sabahlar size ben uyumaya gidiyorum. Yarın akşam gidiyorsunuz. Cemre biletleri size ulaştırır. Elif odalar hazır da yine de bir şey eksik olursa her şeyin yerini biliyorsun. " son kez hepsine tek tek bakıp odamın kapısına ilerledim. Gerçekten de uykuya ihtiyacım vardı. Yorganı kaldırıp altına girdim. Dün de bitti çok şükür sağlamız. Bugünde rast gelir inşallah. Gözlerimi kapayıp ruhumu özgür bıraktım.





SIR GİBİ KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin