KONTROL / Bölüm 31

7.9K 691 89
                                    

"Hunter?"

Telefonu diğer kulağıma alırken olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordum. Hışırtılı bir ses geldi. "Alecia, Tanrıya şükür iyisin."

Keşke iyi olmam her şeyi kurtarabilseydi, diye düşündüm. "Evet, ımm. Yardımına ihtiyacım var."

"Hazır değilim." dedi aceleye. "Lütfen, şimdi olduğunu söyleme."

"Hayır, hayır." Yanımda olmamasına rağmen başımı sallamıştım. "Onu kastetmedim. Gerçekten yardımına ihtiyacım var. Becca'yı ve dosyasını alıp yanıma gelebilir misin?"

Sıkıntıyla nefes verdi. Cızırtılı ses kulaklarımı rahatsız etmişti. "Bütün Konsey karmakarışık. Deneyeceğim ama yapabilir miyim bilmiyorum."

"Yapabileceğini biliyorum."

Lillian'ın dolabını açtım. İçinden siyah taytını -benim de vardı ama ondaki daha çok hoşuma gitmişti- giydim ve onu, kendime ait olan, never too late yazılı yine siyah bir tişörtle tamamladım. Saçımı çözüp sıkıca tekrar topladım. Odanın içinde dönüp dururken Elliot'ı kafamdan atmaya çalışıyordum. Boş durmamak için Travis'le yattığımı düşünüyordu. Boş durmamak için!

Onunla birlikte olmamam bir yana, beraber aylar geçirdiğim insan hakkımda böyle bir şey düşünebiliyorsa hatayı kendimde aramayacaktım.

Önceliğim Brad ve Lillian'dı. Bir zamanlar nefret ettigim kız bile, şu an gözümde Elliot'dan daha değerliydi.

"Her ilişkinin sonu, senin gibi sürtükçe davranışlarını engelleyemeyen kızlar yüzünden oluyor."

Sürtükçe.

Elliot benden nefret ediyordu. En yakın arkadaşını aldatmam duyduğu saf nefreti yüzeye çıkarmasını sağlamıştı. Her ilişkinin sonu, benim gibi kızlar yüzünden oluyormuş. İlişkinin sonu. Kahretsin, Brad'i bırakmak istemiyordum! Asla istememiştim. Travis sadece koca bir hataydı. Hata. Her insan hata yapardı, değil mi? Beni affederdi. Kendi kendimi motive etmeye çalıştım: Yeniden birlikte olabiliriz, umut var.

Aslında yoktu. Hiçbir insan bir diğerini aldatacak kadar büyük ve geri dönülmez bir hata yapmazdı. Yaptığım çok alçakça bir hareketti.

İçeri giremiyoruz, yaklaşmamıza bile izin yok.

Hunter'ın mesajını cevaplamadan telefonu yatağa geri attım. Buradan nefret ediyordum. Brad'i kaybetmeme neden olan, insanların benim yüzümden öldüğü bu lanet yerden nefret ediyordum.

Sinirden çığlık atarak kapıya bir tekme daha attım. Bu odadan çıkmalıydım. Vaktim azalıyor, duvarlar üzerime gelip beni daraltıyordu. Hemen buradan çıkmalıydım.

Sandalyeye oturup kafamı boşaltmaya çalıştım. Zihnimde beni etkileyen, gücümü engelleyen her ne varsa attım. Travis'i attım, çekimi attım, Elliot'ı ve nefretini, Oliver ve ihanetini, Lillian ile kavgamı, hepsini bıraktım. Sadece birisinden kurtulamıyordum: Brad'ten.

"Senden nefret edecek." dedim kendi kendime. "Onu aldattın. Brad yok artık!"

İnanmıyordum, olmuyordu. Bir parçam hala onun beni affedeceğini düşünüyordu. Hala beraber olacağımıza dair umudum vardı.

Bakışı, gülüşü, sinirlenişi, yaptığımız kavgalar bile gözümün önündeydi. Birlikte uyuduğumuz zamanları özlüyordum. Onu öpmeyi özlüyordum, bana sarılmasını özlüyordum.

"Yapamayacağım." diye mırıldandım.

Brad'e duyduğum sevgi benliğimi ele geçirmişken nasıl sinirlenebilirdim ki?

Kontrol (2)Where stories live. Discover now