Lağım

685 40 3
                                    

Etrafıma baktığımda tek gördüğüm uzun demirliklerden yapılmış bir kapı ve bir jipti. Bunlar işe yaramazdı başka yerlere bakmalıydım.

Birinci kattaki tüm pencereler demirlikle kapatılmıştı ve ikinci kata kadar zıplayamazdım. Binanın etrafına bakındım ama hiçbir şey bulamadım. Sonunda yerde bulunan bir rögar kapağı dikkatimi çekti.

İğrençti ama bunu yapmalıydım. Kapağın yanına gittim ve kaldırdım. Yerin dibine kadar uzanan merdivenlerden aşağı inemeye başladım. Farklı bir yaratık gelmesin diye de kapağı tekrar kapattım. Bir süre daha aşağı indim ve sonunda merdivenler bitti.

Yerde lağım suları olan koridorlarda yürüyordum. İğrenç kokuyordu. İlerledikçe koridorlar ve bazı küçük kanallar görüyordum. Her yer sıçan veya farelerle (her ne boksa) doluydu.

Nadiren rastladığım ampullerin birinin altında sıçanlardan birini gördüm. Sanki bir şey tarafından yenmişti. Sadece kemikleri ve kafasındaki deriye bulaşmış kanı görebiliyordum. "İğrenç" diye iç geçirdim ve yürümeye devam ettim.

Yürürken ampul bulunmayan karanlıkta kalan bölge bir siluet gördüm ve durdum. Kıvırcık dağınık saçlar. Kısa boy ve biraz kilosu vardı. Durdum ve ne olduğunu anlamaya çalıştım.

Gittikçe yaklaşıyordu ve bende doğal olarak geri, geri yürüyordum. Ampulün yanına gelince bunun bir palyaço olduğunu anladım. Normalde palyaçolardan korkmam hatta onları severdim ama bu akmış makyajı ve yırtık kıyafetleriyle oldukça korkunç gözüküyordu.

Işığa iyice yaklaştığında gülümsediğini fark ettim. Bir anda hareketlendi ve bende arkamı dönüp kaçmaya başladım. Suya çarpan ayak seslerinden bana yaklaştığını hissediyordum.

İyice yaklaştığında çıkmaz bir koridora girmiştim. Hızlıca etrafıma bakındım. Lanet olsun... tek kaçabileceğim yer küçük bok kanallarından biriydi.

Hemen bir tanesine girdim ve boklu suların arasında sürünmeye başladım. Burası bir tür tünel gibiydi. İlk gördüğüm çıkışa doğru süründüm ve etrafa baktım.

Etraf sakin gözüküyor derken bir anda palyaço kafasını çıkardı ve bana pis, pis sırıttı. Bir anda geri çekildim ama kolumdan yakalamıştı. Beni hızla kendine çekerken bir fare onu elini ısırdı ve beni bırakmasını sağladı.

Geri, geri sürünürken fareyi yakalayıp sertçe duvara vurduğunu gördüm. Kafasını delikten içeri soktu ve bağırdı. Ses yankılandıkça daha da ürküyordum. Neyse ki buraya sığacak kadar ince değildi.

Başka bir yönde sürünmeye başladım. Her tarafım insan dışkılarına bulanmıştı. Her yer iğrenç kokuyordu. Boklarla dolu bu tünelde uzun süre süründüm. Çıkabileceğim bir delik bulduktan sonra etrafta kimsenin olmadığına kanaat getirdim ve dışarı çıktım.

Karanlıkta sessizce yürüyüp binanın içinde olmasını umduğum bir giriş merdiveni aramaya başladım. Neredeyse tamamen karanlıkta olduğum için duvarlara tutunarak yürüyordum. O kadar az ışık vardı bir kaç kere duvara tosladım.

Yürürken ayağım bir şeye takıldı. Ellerimi yere götürünce elime gelen kıvırcık bir peruktu. Bir anda hareketlenince lanet palyaçonun bana pusu kurduğunu fark ettim. Elimi yakalamaya çalıştı ama hızla geri çektim.

Kaçmaya başladım ve onunda hareketlendiğini duydum. Zifiri karanlıkta ellerimi bir şeye çarpmamak için açarak koşuyordum. Bir bok çukurunda manyak bir palyaço beni kovalarken daha kötüsü olamaz diye düşünmeye başladım ki bir duvara tosladım.

İnsanların ortalama hızı saatte 25 kilometreye yakındır ve ben böyle bir hızla duvara tosladım. Tabi ki kafamı çarpmış ve bayılmıştım.

Gözlerimi yavaşça açtığımda artık bedenimle bütünleşmiş bok ve idrar karışımıyla oluşan suda yatıyordum. Sırt üstü durduğum için boğumlamamıştım. Yavaşça kalktım ve etrafı dinledim. Hiç ses yoktu. Sanırım palyaçodan bir süreliğine kurtulmuştum. Beni bulamamış ve gitmiş olmalıydı.

Ellerimi etrafa salınca yine duvarlarla karşılaştım. Lanet olsun buradan çıkmam gerekiyordu ve ne halt edersem edeyim tek karşıma çıkan ıslak duvarlar oluyordu.

Yürümeye devam ettim ve birkaç tane köşeden döndüm. Sonuncusunda gözlerim bir ışık fark etti. Kapısı ardına kadar açık bir odadan gelen bir mum ışığı vardı.

Odaya doğru ilerlemeye başladım ve kapısına gelince dikkatlice içeri baktım. Birkaç cesetten başka kimse olmadığına karar verdim ve içeri girdim.

Kapıyı arkamdan kapattım ve kilidi sürgüsünü üstüne çektim. Kendimi biraz daha güvende hissediyordum şimdi. Etrafıma baktım. Bir masanın üstünde bir mum ve yanında birkaç tane erimiş ve birkaç tanede hiç kullanılmamış vardı. Masanın yanında iki tane ceset vardı sanırım biri erkek ve biri kadındı.

Bir saniye. Yoksa Tyler ve Rachel... Hemen eğildim ve cesetlerin yüzlerini inceledim. Neyse ki onlar değildi. Derin bir nefes aldım ve rahatladım. Cesetlerin bağırsakları karınlarından fırlamıştım ama yüzleri sağlam duruyordu.

Cesetlerin hemen yanındaki dolaba baktım. Kapağını açtığımda karşıma yalnızca birkaç tane tamir aleti çıktı. Çekiç, farklı boyda birkaç anahtar ve bir kaynak aleti vardı.

Çekici alıp masanın üstüne koydum ve odadaki son eşyaya baktım. Bir güç devresinin kolu olmalıydı. Hatta tahminimce binaya giden elektriği açıyordu. Her yer karanlıkta olduğuna göre devre açık olmalıydı. Kolu indirdim ve birden kafamın üstünde şu an fark ettiğim bir ampul yandı.

Tamam, buradan gitmeliydim. Işıklar yandığına göre merdiveni bulabilir ve çekicimle de kendimi savunabilirdim. Çok büyük bir çekiç değildi ama iş görürdü.

Çekici elime alıp elimi kapının sürgüsüne götürdüm. Tam açacağım sırada kapının kolunu hareket etmeye başladı. Birkaç kere döndü ama kilitlediğim için açılmıyordu. Sonrasında kapı kırılırcasına vurulmaya başlandı. O manyak yine beni bulmuştu.

Her vuruşta sürgünün tutunduğu demir biraz daha yerinden çıkıyordu. İlk başta çekiçle savunma pozisyonunda beklemeye başladım ama sonradan korkmaya başladım. Ona savurduğum çekici eliyle bloklarsa sonrada iflahımı sikerdi.

Demir yerinden çıkmak üzeriydi. Ne yapacağımı bilemeden hemen cesetlerin yanına yattım. İğrenç kokuyorlardı ama kendimin onlardan da pis koktuğuna emindim.

Demir kırıldı ve kapı gürültüyle açıldı. Palyaço hızla içeri girdi ve etrafa baktı. Elinde bir demir sopa vardı Masanın altına ve dolabın arkasına baktı. Aklı cesetlerin arasında olacağımı hiç kesmiyordu. Bir den dolaba yöneldi ve gülümsedi.

Kapağı açarken hemen ayağı kalktım ve çekicin sivri yeriyle bağırarak kafasına vurdum. Kafasına vurmamla demiri düşürüp kendide demirin üstüne düştü. Demirin öbür ucu kanlarla birlikte sırtından çıkarken nefes almaya çalıştığını belli eden sesler çıkarıyordu.

İğrenç bir şey yapmıştım ve kalbim gümgüm atıyordu. Ben bir katil olmuştum. Biraz kötü hissediyordum ama bu korkumu bastıracak kadar güçlü bir his değildi. Sonunda ciğerlerinden gelen ses de bitti ve öldüğüne emin oldum.

Ondan iğreniyordum. Masanın üzerindeki hala yanmakta olan mumu aldım ve palyaçonun cesedinin üzerine attım. Mum görevi olan cesedi yakmak yerine düştüğü sırada söndü. 'Gerizekalı' dedim kendime ve hızla dışarı çıktım. Anladığım kadarıyla burada başka yaratık yoktu.

Etrafa göz atarak yürüdüm. Farelerden başka bir canlı görmedim. Sonunda yukarı doğru çıkan bir merdiven gördüm ve tırmanmaya başladım. Tırmanırken içimden bunun buraya beni getiren merdiven olmaması için dua ediyordum.

Merdivenin sonundaki kapak kapalıydı. İtmeye çalıştığımda açılmadı. Sonra birkaç kere tıkladım ve üstümden tanıdık bir ses geldi. "Kim var orada?" birazda korkudan titreyen bir sesti.

"Benim John." Diye seslendim. Bir süre sessizlik oldu ve kısa süre sonra bir sürtünme sesiyle kapak açıldı. Merdivenden tırmanıp yukarı çıktığım sırada Sarah hemen bana sarıldı.


Korku TüneliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin