Beş

1.2K 147 6
                                    

"Hala çalışıyor mu?" Annem sordu. Evimizin arka tarafındaki garajdaydık. Buradaki arabayı elden geçirip, temizleyip, tekrar kullanılabilir hale getirmeye niyetlenmiştim. Hiçbir şeyi düzeltemesem de, belki bu arabayı düzeltebilirdim. Ya da belki de bu eski arabayla başlayarak her şeyi yoluna sokabilirdim. Hayır, aslında tek yaptığım kafayı yememek için kendimi meşgul tutmaktı.

"Bilmiyorum. Ama çalışıyor olsa iyi eder." Derin bir iç çekerek anneme döndüm. Üzerindeki kalın kazağa rağmen dudaklarının mor tonu üşüdüğünü ele veriyordu.

"Sen içeriye geç, üşümüşsün. Birazdan ben de gelirim."

Annem başını salladıktan sonra eve geri girdi. Gözlerim arabada kalmıştı, bu zamansız, yaşsız dost... Bizi sarhoş partilerden eve taşıyan, gecenin bir vaktinde evden kaçıran... Arabaya girdim ve kapıyı nazikçe kapattım. Araba ne kadar eski olursa olsun, anılar asla eskimemişti. Kasetlerden birini çalmaya başladım.

"I was late but I arrived. I'm sorry but I'd rather be getting high than watching my family die. Exaggerate and you and I. Oh I think I did something terrible to your body, don't you mind." 

Şimdi bu karanlık ve soğuk garajda, bu eski arabada, yanımdaki koltukta adeta onu şarkıya eşlik ederken duyuyordum. Hiç bir zaman sözleri doğru tutturamazdı, ancak umursamazdı. Onun için önemli olan içinde bulunduğu anı yaşamaktı. Benim için önemli olan ise onu yaşamak... Nereye gittiğimizi bilmeden uzaklara sürmüştük bu arabayla. O pencereden yıldızlı geceyi seyrederdi,  ben ise onu seyrederdim. Ve sonra bana o mutlu, iç ısıtan gülümsemesi ile bakar, elimi sıvazlardı.

Şimdi ise birbirimize yabancı olmuştuk. Bir iki kelime etmektense kahvelerimizi yudumlamış, ve kendimizi, aramıza giren sessizliğin huzur verici olduğuna ikna etmeye çalışmıştık. Ne zamandır başımı çatlatan bu ağrıyla yaşıyordum? Bir gün? İki yıl? Dört ay?

Katlanamadım daha fazla orada durmaya, arabadan çıkarak eve geri girdim.

"Kahve ister misin?" Annem mutfaktan seslendiğinde düzgün düşünemiyordum. Tek istediğim onun yanında olmakken saklanıyordum. Umurumda değildi artık, beni affetmesi için ne gerekirse yapmaya hazırdım. Beni hiç affetmeyecek olsa da, onun peşini bırakmayacaktım.

Çünkü sahip olduğum en masum şey, aşktı bu, ve aşk emek isterdi.

"Yok, ben çıkıyorum." Hızlı bir şekilde annemin cevabını beklemeden evden çıktım. Annemi böyle bırakmak hoşuma gitmese de yoluna sokmam gereken şeyler vardı. Jasper uzaktayken her şey daha kolaydı, ancak şimdi burada onu görmeme rağmen onunla olamamak beni mahvediyordu. Çünkü votkayı sindirmek, onun yokluğunu sindirmekten çok daha kolay olmuştu. Onu uzaklaştırmak için içiyordum, ancak günün sonunda ağzımda onun adının tadı kalıyordu sadece.

Evinin önünde durdum. Kendi evimden çok burada geçirmiştim çocukluğumu. Biz ayrılmaz üçlüydük, ta ki ben her şeyi berbat etmeye karar verene dek. O zaman doğru şeyi yaptığıma ikna etmiştim kendimi, ama şimdi düşününce, yaptığım en aptalca şeydi buradan gitmek.

Ellerim soğuktan mı titriyordu, yoksa yıllardır tanıdığım yabancıyı düşünmekten mi? Bilmiyordum, ancak yine de çaldım kapısını. Ben her şeyimi kaybetmiş bir adamdım, artık eksilemezdim.

Eğer ki yarın, bensiz bir gün olarak başlayacak olursa, en azından sevdiğim insanın kollarında uyuyabilmeliydim bir kez daha. Ve onun huzurunu soluyabilmeliydim, ilk kez, ya da son kez...

"Arkadan dolaş."

Sesi, içinde taşıdığı duygusuzluk ile yankılandı. Buna alışabileceğimi sanmıyordum. Yine de evin etrafını dolaşarak arka taraftaki girişe ilerledim. Kapı mutfağa açılıyordu ve içeriye girer girmez bir nostalji dalgası aldı götürdü beni. Bu mutfak neler görmemişti ki...

All I Want | ⚣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin