Bölüm 8

2.1K 156 11
                                    

Canım okurlarım, okul nedeniyle yazmaya zamanım pek olmasa da, sizin için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Benim için çok çok özelsiniz :) Lütfen beğeni ve yorumlarınızı eksiltmeyin. Sağlıcakla ♥♥

Yaklaşık 10 dakikadır yoldaydık, ve tek kelime dahi etmedi. Üstelik benim
'nereye gidiyoruz? Ne yapmaya çalışıyorsun,'
gibi sorularımı da umursamıyordu. Müzik çalardan Teoman'ın Serseri şarkısını açarak, son sese verdi. Sesimi kesmem için açtığına adım kadar emindim.

Nasıl bu kadar uzun süre ciddi
Kalabildiģini anlayamıyordum. Aslıyla en fazla ne kadar ciddi kalabiliriz diye yarışmalar yapardık ve rekorumuz 4 dakikaydı daha sonrasında uzunca kahkalar atardık. Oysa Ateş'i sadece bir iki kez sinirden gülerken görmüştüm. Gülmek gibi bir eylem yoktu sanki kalbinde. Gerçi bir kalbi olduğundan da şüpheliyim ya neyse.

20 dakika daha ilerledikten sonra kullanılmayan, harabeye benzer bir mahalleye girdik. Terkedilmiş eski bir binanın önüne gelince durduk. "Hadi in," dedi oldukça masum bir ses tonuyla. Korkmam gerekiyordu. Tanımadığım daha doğrusu tanıyamadığım biriyle, kimsenin olmadığı bu ıssız, terkedilmiş yerde tek başımaydım.
Ama zerre korku ya da endişe duymuyordum. Kalbimin mantıģına akıl sıra erdiremiyordum. Karanlıktan korkan ben, Ateş'in karanlığında kendimi o kadar güvende hissediyordum ki tarif edilemez. Arabadan indikten sonra durdum. Ateş bana doğru yürürken, avına sinsice yaklaşan kaplanlara benziyordu. Yine saçmalıyordum. Bana ne kadar yaklaşsa ben ruhumu, aklımı, vücudumu, kalbimi o kadar kaybediyordum. Hakim olamıyordum kendime.

Sol eliyle sağ bileğimi çok narin bir şekilde tuttu.
"Gel benimle,"
"Nereye gidiyoruz?"
"Çok fazla soru soruyorsun,"
"Niye geldik buraya? Ne işimiz var burada?"
"Ya sen sus güzelim, ya da ben sustururum!"
Dediğinde yine emir vermişti susmam için. Ben de sustum, susmasam o susturacaktı ve kim bilir nasıl yapacaktı bunu.
"Aferin geveze falansın ama söz de dinliyorsun"
derken sırıttığını farkettim. Cevap vererek bu büyülü gülüşün yok olmasına izin vermeyecektim. Yürümeye başladık. Binadan içeri girerken, "İçerisi nemli, o yüzden merdivenlerde kaygan. Çıkarken dikkat et düşme! "
diye fısıldadı. "Çok biliyorsun sen, bişey olmaz bana."
Deyip elimi ellerinden çektikten sonra 4.basamaktan yuvarlanmam bir oldu. Kahkası tüm binada yankılanıyordu. İlk defa içten gülüyordu. Onu gülerken izlemek çok güzeldi. O kadar ki bana düştüģümü bile unutturmuştu. Geri gelip yanımda diz çöktü.
"Seni uyarmıştım."
Derken ne kadar belli etmemeye çalışsa da güldüğünün farkındaydım. "Ha ha! Çok komik." Diye tısladığımda beni aldırmayarak, "Iyi misin?" Diye sordu. Daha fazla rezil olmamak için, "Iyiyim, devam et sen!" Dedim. " Sen bilirsin" deyip önüne döndü. Artist işte ne olacak. Ayağa kalktığımda saģ ayağıma basamıyordum ama tek başımada halledebilirdim. Sendeleyerek tekrar merdivenlerden çıkmaya başladıģımda elimde olmadan inledim ayağım gerçekten çok ağrıyordu. Ateş geri dönerek yanıma geldi.
"Seninle çok işim var deli kız" dedi iğneleyici bir ses tonuyla. Belimden zarifçe tutarak beni kucaģına aldı. Kokusu müptela olunacak kadar harikaydı. Yüz hatlarının ise özenle çizilmiş bir tablodan farkı yoktu. Ellerimi birden bire gelen cesaretle boynuna doladım. Kendimi daha önce hiç bu kadar huzurlu hissetmediģim üzerine bahse girebilirdim. Buan hiç bitmesin istiyordum. Mutluluktan uçabilirdim. Gece hayaliyle uyuduģum insanın, gündüz kollarında olmak dünya da cenneti yaşamak gibi birşeydi. O ise hiçbir şey yapmıyor sadece basamakları çıkıyordu. Nasıl bu kadar hissiz olabiliyordu ve bu hissizliği nasıl kalbimi yakabiliyordu anlam veremiyordum.

8. Kata çıktığımızda kapısı olmayan bir daireden içeri girdik. Bizi bomboş, duvarları dökük, 1 koltuk, 1 masa ve 1 sandalyesi olan oda karşıladı. Beni yavaşca koltuğun üzerine bıraktıktan sonra, elini cebine atarak
Sigarasını çıkardı. Pek rahat gözükmeyen sandalyeye o kadar rahat bir biçimde yayılmıştı ki, ayaklarını masaya uzatmış, sigarasını düşecekmiş gibi kibar tutuyordu.Sigarasını kıskandım. Tam bir gerizekalıya dönüşüyordum Ateş'in yanında sigarasını kıskanmak ne ya. Kendimi toparlamak için, "Teşekkür ederim"
dedim mahçup bir ses tonuyla, cevap bile vermedi bana. Insan en azından ' önemli değil' falan der ama nerde. "Niye getirdin beni buraya?" Diye sorduğumda sigarasının dumanıyla oynuyordu. Beni tınlamıyordu ve bundan befret ediyordum. "Bişey sordum dimi?" Diye devam ettiğimde yine bir cevap alamadım. Ama konuşmalıydık, yoksa ben onun karşısında kafayı yiyecektim. "Sana diyorum Ateş!" Diye bağırdım, resmen arsızlıkta zirveye oynuyordum. Sağ alt dudağını ısırıp yukarı doğru kıvırken, sağ kaşını da kaldırdı. Yine çok konuştuğumu söyleyip susturacaktı beni.
"Özgür'le aranda ne var?"
Diye sertçe sordu. Hiç beklemediğim bir soruydu ve neye uğradıgımı şaşırdım.
Bunu sormak için mi getirmişti buraya.
"Sanane!"
Dedim dişlerimden konuşarak ne düşündüğünü öğrenmem lazımdı.
"Aranızda ne var dedim sana. Bana sorumu 3.kez de tekrarlatırsan pişman olan drn olursun!"
Dedi her istediğini yapabilen biri olduğunu, okuldaki herkesin her dediğini yapmasından anlayabiliyordum ama bana da aynı şekilde davranması zoruma gidiyordu.
"Arkadaşız"
Diyebildim güçlükle neden sorduģunu anlamaya çalışıyordum.
"Nası bir arkadaşlık?"
Diye sorarken ayağa kalkmış, gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Zaten onun yanındayken zor nefes alıp veriyordum bir de bakarak beni delirtiyordu. Bana soru sorduğunu unutacak kadar dalmıştım o muhteşem gözlere..

"Cevap ver Deniz! Beni deli etme!"
"Normal arkadaşım başka da bişey yok."
"Hep dibinde Deniz, nerede siktiğimin normalliği!"
Diye bağırdığın da çok utanmıştım yanaklarımın kızardığını yanışlarından anlıyordum. Ama utandırmaktan çok içime boktan bir soruyu salıvermişti. 'Beni kıskanıyor muydu?' Buna aklım imkan vermiyordu ama bana özgürle ilgili hesap sormasını da başka türlü anlamlandıramıyordum.
"Bu seni niye bu kadar kızdırıyor ki? Benim hayatım bu istediģimle istediğimi yaparım ve bu seni ilgilendirmez"
Derken herşeyi batırdığımın farkındaydım ama içimdeki soruya cevap bulamazsam kafayı yerdim. Benden nefret ettiģini düşündüğüm, ama onu düşünmekten biran bile vazgeçmediğim Ateş beni kıskanıyormuydu? Ögrenmeliydim.
"Yok öyle bir dünya güzelim! Beni tanımıyorsun, hayatıma hangi anlamda olursa olsun. Bir kere girdiğin zaman benim istemediğim hiçbir şeyi yapamazsın!"
Diye bağırdı. Ilkkez bu kadar uzun bir cümle kuruyordu ve yine ilk defa bu kadar sertti.
"Ateş kimsin sen? Kimsin ki bana senin istediğin seyleri yaptırabileceğinden bu kadar eminsin?"
"Ben seni o piçlerin elinden kurtarďığım an hayatıma girdin ve ben istemeden çıkamazsın!"
"Evet beni kurtardın teşeķķür ederim ama bundan böyle menfaatçi olamazsın Ateş!
"Menfaatle alakası yok Deniz, istemediģim halde hep bir şekilde karşıma çıktın. Sonuçlarını bilmeden bana meydan okudun. Ama böyle devam etmez. Benimleysen benim dediklerim olur. Zaten aksi de mümkün değil!"
Dedi bu kadar otoriter biri olacağı aklıma gelmezdi 'benimleysen' dedi ne demekti bu. Onun istediği şeyler nelerdi. Nasıl bir karanlıktı düştüğüm.

"Seninle değilim Ateş" diyebildim tüm cesaretimi toplayarak.
"Buna sen karar veremezsin Delikız, ben gelme dedikçe geldin. Karanlıģıma kendi isteğinle girdin.
Ve artık istesen de istemesen de benimlesin."

Onun için 'benimlesin' ne anlama geliyordu bilmiyordum. Ama benim için onunla olmak dünyada başıma gelebilecek en güzel şeylerden biriydi. Onun için ne anlama geldiğini, hayatın da onunla olan kaç kız olduğunu ne kadar boktan gelse de başkalarının olduğunu düşünmek ruhumu ne kadar çekse de zamanla alışacak ve öğrenecektim. Ateş'in dedigi gibi, Onun karanlığına kendi isteğimle girdim ve ben o karanlıktan, o karanlık bana sahip olana kadar vazgeçmeyecektim.

Sonucu her ne olursa olsun o karanlık kalbimin aydınlığı, umudu, sevinci, heyecanı olmuştu.

Karanlık AşkımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin