"Herkes Adriana Lorenzo'yu uyurken izleyebilme mertebesine erişemez. Kendinizi şanslı saymalısınız Bay Santos." diye mırıldandığımda bolca huzur içeren bir kahkaha attı.

Ve ben onun eşsiz sesiyle uyuyakaldım..

***

Gözlerim dinç bir ifadeyle aralanırken etrafın karanlık olduğunu anlamamla doğruldum ve köşedeki abajurun ipini çektim. Oda loş bir aydınlığa kavuştuğunda birkaç defa gerinip sola döndüm yavaşça.

Boştu.

Kaşlarım çatıldı istemsizce. Yataktan yeni uyanmanın verdiği uyuşuklukla kalktım ve çevreye bakındım. Saat neredeyse gece yarısını gösteriyordu ve dışarısı zifiri karanlıktı. Yatağın karşısında bulunan sehpanın üzerindeki kağıdı alıp yeniden oturdum yatağa.

Gecikebilirim.

Beni bekleme, buzdolabında yemek var. Isıtıp yiyebilirsin. Ve bir yere ayrılayım deme.

-NEYMAR

Gitmişti. Ve ben nereye gittiğini ne yazık ki biliyordum. Yastığımı yatağın başlığına dik bir şekilde dayadıktan sonra sırtımı geriye yasladım ve bacaklarımı kendime çekerek kollarımı çevresine sardım.

İşte bu kadardı.

Makul kaderim tam da şu anda belli olmuştu ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bunun er ya da geç olacağını biliyordum. Aslında geç bile kalmıştı. Derin bir nefes alıp kafamı dizlerime yasladığımda zihnimde binlerce düşünce vardı. Nerede ve kiminle olduğu, ne yaptığı, nasıl hissettiği, nasıl hissettirdiği..

Sinirlenebilme gibi bir hakkım yoktu. Sinirlenecek gücüm de yoktu. Kendimi hiçbir zaman ezik olarak nitelendirmezdim. Önemsiz ve gereksizdim, fakat ezik kelimesinin bana yakışmayacağını düşünürdüm.

Ta ki şu zamana kadar..

İçimden ağlamak ya da olmayan nefretimi kusmak gelmiyordu. Sadece.. Ağır bir yük göğsümün sol tarafında yer edinmişti ve her soluğumda kalbimi ağrıtıyordu.

Ve bir anda öfke bedenimi ele geçirdi.

Komidinin üstündeki abajuru ve birkaç süs eşyasını sert bir darbeyle alaşağı ettiğim sırada, aynı zamanda kendi kendime bağırıyordum.

"Aptalsın Adriana! Aptal, aptal, aptal!"

Öfkem ona değildi. Öfkem tamamen kendimeydi, salaklığımaydı. Zayıf irademe ve ona karşı olan zaafımaydı. Soluklarım, damarımdaki öfke ile sıklaştığında ne yapacağımı düşündüm. Onun bana karışabilme gibi bir yetkisi vardı, fakat benim.. Ben onun tercihine karşılık tek bir olumsuz ifade kullanamazdım. O benim için değerliydi. Fakat ben onun için bir hiçten ibarettim.

Nefesim kesilmeye başladığında yataktan kalktım ve kendimi hızla dışarı attım. Serin hava yüzüme çarparken zihnimdeki düğüm biraz olsun gevşemişti. Köşedeki ağ şeklinde tasarlanmış hamağı fark etmemle içeri koşmam bir oldu. Yorganı ve yastığımı alıp yeniden dışarıya çıktım. Yumuşak yorganı ağın üzerine düzgünce serdikten sonra yastığımı yerleştirip dikkatli bir biçimde sırt üstü uzandım üzerine.

Soğuk bilincimi biraz olsun yumuşatıyordu.

Maldivler fazla ışık barındıran bir yer olmadığı için binlerce yıldız ben de buradayım dercesine parlıyordu. Kafamı dağıtmak amacıyla en parlak olanları seçmeye başladım.

En parlağı yıldız kümesinin ortalarındaydı.

O kızların yanında gönül eğlendirirken, sen burada yıldızları sayıyorsun.

İkincisi ise sol üst kısımda.

Kim bilir, kimin adını inliyordur(?)

Üçüncüyü seçmek biraz zordu. Sol iç kısımdaki ile sağ üst köşedeki arasında kalmıştım.

Peki ya kaç kız kendini ona sunmak için şehvetle sıraya dizilmiştir?

Ve dördüncüsü de sağ alttaki olabilir.

Umurunda bile değilsin Adriana. Sen sadece baş belası, küçük bir kız çocuğusun.

Gözlerimi yorgunca kapatıp başımı ellerimin arasına aldım, bir ümit düşüncelerim susar diye.

Fakat susmadılar.

Birkaç saniye içinde o kadar çok ihtimal geliyordu ki aklıma.. Denize doğru döndüm ve cenin pozisyonuna girerek iyice sokuldum kendime. Ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırdım soğuğun etkisiyle. Daha yeni uyanmış olmama rağmen zihnim yorgunluk sinyalleri veriyordu.

Bilinçsizce esnediğim sırada, binlerce düşünce ve dalga sesleri eşliğinde kendimi uykunun kollarına bıraktım.

#

Okudunuz mu qız afldldşdşh.

Luxúria ☁ Neymar Jr. Where stories live. Discover now