15.Bölüm

38.6K 2.2K 37
                                    

Firuze...

Sütümden bir yudum alıp kendi hikâyemi anlatmaya başladım. "Annem Fransız, babam ise Türk olduğu için çok zorluk çekmişler. Çünkü her iki aile de evlenmelerine karşı çıkmış. Sonunda her iki taraf da engel olamamış bu aşka. Annemin ailesi bu evliliği kabullenirken, baba tarafım onu evlatlıktan reddetmiş. Annemin ailesi Fransa'da yaşadığı için onları hiç görmedim. Annemi trafik kazasında kaybedinceye kadar yılda bir kere geliyorlarmış. Fakat annemin vefatından sonra birkaç kez aramışlar, sonrasında aramalar kesilmiş. Annem vefat ettiği zaman altı yaşında olduğum için onu çok net hatırlayamıyorum. Bazen yüzünü hafızamda canlı tutmak için saatlerce resmine baktığım oluyor. Sadece söylediği ninnilerden, şarkılardan sesinin çok güzel olduğunu hatırlıyorum. Bir de kokusunu. Sonra babam da gitti. Hastalığı yüzünden her gün gözlerimin önünde biraz daha eriyerek avuçlarımın arasından kayıp gitti."

Ne kadar kendimi tutmaya çalışsam da gözyaşlarım dökülmeye başlamıştı. Yüzümü avuçlarının içine alıp başparmaklarıyla gözlerimi sildi.

"Özür dilerim, Firuze. Amacım seni üzmek değildi. Lütfen ağlama," diyerek sıkı sıkı sarıldı bana.

"Özür dileyecek bir şey yok ki. Anlattıklarım benim gerçeklerim."

"Anne ve babanın ailesini hiç merak ettin mi?"

"Elbette ki. Özellikle de annemin ailesini. Mesela annemin annesine benzeyip benzemediğini, onun gibi kokup kokmadığını hep çok merak etmişimdir."

Yaptığımız sohbetin ardından saatler iyice ilerlediğinde odalarımıza gitmek için eve girdik. Benim odamın önüne geldiğimizde, "Yarın annemi çiftliğe götürmek istiyorum. Sen de bize katılır mısın?" diye sordu.

"Olur." Yarın çalışmam gerekiyordu ama iş yerini arayıp izin alabilirdim. Değişiklik bana da iyi gelecekti.

Alnımdan öpüp, "İyi geceler, Firuze'm," dedi.

***

Ertesi sabah çiftliğe vardığımızda Mustafa dede karşıladı bizi. Birlikte kamelyaya geçip kahvelerimizi içerken, "Nasıl, çiftliği beğendin mi kızım?" diye sordu.

Henüz gezmediğim için, "Gördüğüm kadarıyla burası sanki saklı bir cennet, çok sevdim. Akşam o saatte buraya dönme nedeninizi şimdi daha iyi anlıyorum," dedim.

Oğuz annesinin yanına oturup sırtını okşarken bana göz kırptı. "Annem de çiftliği çok sever."

Mustafa dede, "O zaman buraya daha sık gelmelisiniz, oğlum. Ayrıca burada sizi görmek beni de mutlu ediyor," dedi.

Kahvelerimiz bittiğinde Oğuz yemekten önce bana çiftliği gezdirmek istedi. El ele gezerken bana çiftliği ve çocukluğunda Esra ile yaptıkları yaramazlıkları anlattı. "Bir hafta sonu yine çiftliğe gelmiştik. Esra her zamanki gibi saklambaç oynayalım diye tutturdu. Tabii Esra saklambaç oynayalım diyorsa olay bitmiştir. İnatçı mı inatçı, dediğini yaptıran bir kızdı. Mecbur kabul ettim yoksa aksi halde bütün günümü rezil edeceğini bilirdim. Bana gözlerimi kapatarak elliye kadar saymamı söyledi. Bir ağaca yaslanarak dediğini yaptım ve saymayı bitirince onu aramaya başladım. Dakikalarca aradım ama hiçbir yerde bulamadım."

Oğuz anlatırken duraksadığı için merakla, "Peki sonra nasıl buldun? Neredeymiş?" diye sordum.

"Hiç ummadığımız bir yerde bulduk. Çıktığı ağacın kalın gövdesinde saklanırken uyuyakalmış. Ama onu buluncaya kadar çiftlikteki herkes seferber oldu ve kabak yine benim başıma patladı. Annem ona göz kulak olamadım diye azarını esirgemedi benden. İkimiz de aynı kadının çocuğu olsak da, annem Esra'ya daha bir düşkündü ya da o yaşlarda kıskançlık duygusuyla ben öyle hissediyordum, bilemiyorum."

BENİ SEVDİĞİN KADAR(tüm bölümleriyle tekrar yayında)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin