1.Bölüm

211K 3.8K 535
                                    

WATTPAD DE Kİ İLK HİKAYEM OLDUĞU İÇİN ACEMİLİKLERDEN DOLAYI ŞİMDİDEN KUSURA BAKMAYIN. EN KISA SÜREDE TEKRAR DÜZENLEYECEĞİM. ŞİMDİDEN KEYİFLİ OKUMALAR.

                     ❤❤❤

Oğuz...

Etrafı çam ağaçlarıyla kaplı uzun toprak yolda soluk soluğa koşuyorum. Vakit gece yarısını geçmiş olmasına rağmen gökyüzü yıldızların ve ayın loş ışığıyla zifiri karanlık değil. Yaklaştığını hissedebiliyorum. Kalbim neredeyse durmak üzere. Yolun sol tarafında patika bir yol olduğunu hatırlıyorum. Patika yola saparsam aşağıdaki dereye inebilir, oradan da mezarlığa ulaşabilirim. Mezarlık beni ondan koruyacaktır. Hemen patika yola sapıyorum, fakat hâlâ arkamdan geliyor. Panikle koşarken bir anda ayağım taşa takılıyor. Vücudum ağaç gövdelerine, kaya parçalarına çarparak kurumuş deredeki kum yığınının üzerine savruluyorum. Fakat duyduğum ayak sesinden peşimi bırakmaya niyetinin olmadığını hissediyorum. Ayağa kalkmak istiyorum ama belimden aşağısını hissetmiyorum. Sanki bacaklarım vücudumun bir parçası değilmiş gibi hareket ettiremiyorum. Sonra başımı kaldırdığımda mezarlığı görebiliyorum. Parmak uçlarımla bir yerlere tutunup bedenimi o yöne doğru çekmeye çalıştıkça, vücudumun ağırlığından dolayı tırnaklarım dayanılmaz bir acıyla tek tek kopuyor.

Sonra sürünerek mezarlığa ulaştığımda çevremdeki kalabalığı fark ediyorum. Bütün ailem, akrabalarım, arkadaşlarım, hatta babam bile hepsi bir aradalar. Herkes ölen kişinin etrafında toplanmış ona bakıyorlar. Cenazenin kime ait olduğunu görebilmek için aralarından sıyrılıp yatan kişiye yöneldiğimde, musalla taşındaki cansız bedenimle yüz yüze geliyorum. Ruhum sarsılarak annemin yanına sokuluyorum, beni görmüyor.

"Anne!" diye sesleniyorum ama duymuyor. Yüksek sesle dikkatlerini çekmeye çalışsam da insanlar beni ne görüyor ne de duyuyor. Ağlayarak oradan uzaklaşırken mezarlığın girişindeki oda dikkatimi çekiyor. Daha önce hiç fark etmediğim odaya doğru yürüyorum. Kapısının hafif aralıklı olduğunu görünce içeriye giriyorum. Oda karanlık, boş ve rutubet kokuyor. Sadece küçük pencerenin yanında duran boy aynasını görüyorum. İstem dışı boy aynasına yaklaşıp aynadaki aksime bakıyorum. Hayret! Sapasağlamım. Bacaklarımın eski gücüne kavuştuğunu da o an fark ediyorum. Ellerime bakıyorum, kopan tırnaklarım olduğu gibi yerinde duruyor. Allah'ım bu nasıl bir kâbus?

Sonra tekrar aynaya bakarken arkamda duran sureti belirsiz varlık dikkatimi çekiyor. Sonunda beni buldu. Cesaretimi toplayıp yüzleşmek için ona doğru döndüğümde iyice yanıma yaklaşıp, "Ruhunu almaya geldim," diyerek elini göğsümden içeri daldırıyor. Avucu kapalı bir şekilde elini geri çekince soluğum kesiliyor, nefes alamıyorum ve diz kapaklarımın üzerinde yere düşüyorum. Sonra ayakkabılarından kadın olduğunu anladığım birisi bana doğru yürüyor. Sert zemine sabitlediğim yumruklarımdan destek alarak doğrulmaya çalışsam da bedenimdeki acı bana engel oluyor. Kıpırdayamıyorum. Acıdan başımı kaldıramadığım için gelen kadının yüzünü göremiyorum. Sadece ayakkabılarının yürürken çıkarttığı sesi işitebiliyorum. Önümde durduğunda üzerime eğilerek ince narin parmaklarını kalbimin üzerine koyup kadifemsi sesiyle, "Korkma! Ben geldim," diyor. Tekrar nefes almaya başlıyorum.

"Oğuuuuz!"

"Oğuz hadi uyan artık."

Annemin sesiyle yatağımda terden sırılsıklam olmuş bir halde uyanırken kalp atışlarımı ben bile duyabiliyordum.

"İyi misin oğlum?"

"İyiyim anne, sadece kâbus!" Bu rüyayı son birkaç ay içerisinde üçüncü görüşümdü. Daha önceki gördüklerimde de günlerce etkisinden kurtulamamıştım. Annemin uzattığı suyu yudumlarken, "Hayır olsun, oğlum. Seni bu kadar korkutan kâbusu anlatmak istersen dinleyebilirim," dedi. Hatırlaması bile kalbimi böylesine sıkıştırırken, anlatmak aynı kâbusu bir kere daha yaşamak olurdu.

BENİ SEVDİĞİN KADAR(tüm bölümleriyle tekrar yayında)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin