2. Hayal'in Hayalindeki Mükemmel Damat Adayı

Start from the beginning
                                    

''Rüya madem işin yok, eski dizileri izleyip duruyorsun kapat da toz almama yardım et." Şu an onu duymuyormuş gibi yapıyordum. Plan B için henüz erkendi. İkinci taarruz daha güçlü olacaktı. "Yeşil gözlü fıstığım, akşama misafirlerimiz gelecek. Acaba bana yardım mı etsen diyorum." Annem tv'nin önünden birkaç adım geriye çekilip ekrana baktı. Elindeki bezle tv'yi işaret edip, "Bu diziyi daha önce izlemişiz işte. Netflix midir nedir, orada hep duruyor zaten. Gün arkadaşlarım gidince açarsın hep beraber tekrar izleriz. Ne güzel olmaz mı?" dedi.

Hep beraber dizi izlemek mi? Ailece? Babam, Baha ve annemin de dahil olduğu bir plandan mı bahsediyordu? Bundan daha kötü bir şeyi hayal dahi edemiyordum. Cevapsız kalıp sessizliğimi korumayı seçtim.

"Söz veriyorum bu sefer izlerken söylenip durmayacağım. Hem şu Teen Wolf mudur nedir, onu da açarsın izleriz. Biliyorsun ben yabancı dizileri çok severim, aynı bana çekmişsin güzel kızım. Seni doğurmamışım, kopyalamışım sanki."

Gerçekten konuşmamakta kararlıydım ama temizlik işini abartan annemin kendine gelmesi gerekiyordu. Üstelik yaz dizilerini daha çok sevdiğini ikimiz de biliyorduk. Sırf istediğini yapmam için suyuma gidiyordu.

"Canım bir şey yapmak istemiyor, anne. Tatilimin keyfini çıkarmak istiyorum diye defalarca kez söyledim. Ayrıca evimiz yeterince temiz, daha fazla temizlediğimizde gün arkadaşların sana ödül mü verecek? Kimin daha titizlik hastası olduğuyla ilgili belgesel filminiz mi yapılacak? Tuhaf ailemizle reyting rekoru kırmak için TLC'den gelip evimizi mi çekecekler? Sana özel bir bölüm mü ayıracaklar? Hiç uğraşamam bak, baştan söyleyeyim: Benden uzak durun!"

"Rüya..." Ses tonu derece samimiyetsiz ve yapmacıktı. Bu konuşma çirkinleşecekti. "Gün arkadaşlarıma rezil mi edeceksin beni?! Kalk çabuk, bana yardım et!"

''Şimdi olmaz anne, kendimi hâlsiz hissediyorum! İstemiyorum ya!"

Anneler çocuklarına kıyamazdı, bu bir evrensel kuraldı. Eğer bu numaraya alıştılarsa denemeyin, çünkü asla pes etmezlerdi. Ve yirmi üç yaşındaysanız hayat, Cedric denen bücürün abartıp durduğu sekiz yaşındaki hayatından daha zor oluyordu. Annem fena bir şekilde sinirlenmek üzereydi. İster sekiz, ister yetmiş sekiz yaşında olmam fark etmezdi; annemin o korkunç bakışları bende her zaman işe yarardı. Birazdan dönüp bana baktığında bakışlarından nasıl kaçacağımı düşünüyordum. Babamın bu korkunç bakışlara nasıl hayran olduğunu ise hâlâ çözemiyordum. Aşkın gözü cidden kör olmalıydı. Medusa Hayal'in taşa çeviren bakışlarına ölüp biten zavallı babamı, anneme duyduğu o büyük aşkı koruyor olmalıydı.

''Bana bak sabahtan beri bulduğun her boşluğa ya yattın ya da yuvarlandın, bir şey bile demedim. Değerli poponu kaldırıp, bir işin ucunu tuttuğun da yok. Millet senin yaşında ev, bark sahibi oluyor. Hey gidi günler, hey! Yirmi üç yaşındaki kızım hâlâ çocuk gibi! Kime çektin acaba?!"

Ev, bark? Evi anladım da, bark yabancı erkek ismine benziyordu. ''Kam on Bark! Ay nid yor help son!''

''Devir değişti be Hayalciğim. Şimdiki yeni nesil böyle, n'aparsın?'' deyip gülümsedim. Neyse ki annem sonunda yüzünü dönmüştü. Sırtına bakmaktan sıkılmıştım... ya da yüzünü bana doğru dönmese daha mı iyiydi yoksa? O bakışlar da neydi öyle? "Anne bakma bana şöyle, taşa dönüşeceğim diye aklım çıkıyor!"

Annem sinsi bakışlarıyla bana bakmaya başladığında sesli bir şekilde yutkundum. Keşke bir dönem her genç kızın rüyası olan Vampir Günlükleri'ndeki yakışıklı, kaslı vampir Damon Salvatore bana böyle bakıyor olsaydı. Ne var yani? Yirmi üç yaşındaki genç kızların hayali bir vampir olamaz mıydı? Vampir Günlükleri'nin zamanının geçtiğini düşünenler çok fena yanılıyordu. Kana susamış yakışıklı vampir Damon Salvatore ve o muhteşem gözleri ölümsüzdü. Zaten vampirler ölümsüz değil miydi? Benim karanlık zihnimin her köşesinde efsanevi karakterlerin hepsine yetecek alan vardı. Ders konularına ise zihimde neden bir yer olmadığını hâlâ anlamıyordum. O kadar ayrıntıyı aklımda tutabilirken, matematik formüllerini her görüşümde ilk kez karşılaştığım yabancı bir dile bakıyormuşum gibi hissediyordum. Onca harf ve sayı, başka bir ırkın dili olmaya gayet de uygundu. Matematiği anladığım gün, Mısır hiyerogliflerini de okuyabilirdim. Benim için uzaktan ya da yakından fark etmezdi, baktığım her seferde ikisi birbirine benziyordu. Fakat Koreli idol ve oyuncularının birbirine benzemediğini binlerce örnekle gösterebilirdim. İsimlerini ezbere biliyor olmamdan bahsetmiyordum bile. Nasıl olup da onları birbirine karıştırıyorlardı ki? Matematiği bir türlü çözemeyen beynim için bu da bir bilinmezlikti.

PAMUK ŞEKER GİBİWhere stories live. Discover now