2/we rode on horses made of sticks/

315 50 3
                                    

Biten tedavinin ardından, yıllar sonra, artık yalnızca hücrelerin büyümemesi için ilaçlarımı alıyordum. Bunun için mutluydum aslında çünkü artık babamın dozu tam olarak ayarlayamadığı için kusmalara ve krizlere katlanmama gerek yoktu, iğnelere gerek yoktu ve sık sık hastaneye gitmek de yoktu.

Yine de tedavi yüzünden yaşıtlarımdan geride kaldığımı hiç hatırlamıyorum, hatta ailem herkesten saklamıştı ve ben normal bir çocuk olarak büyümüştüm. Aslına bakarsak daha bile fazlasıydım, derslerim oldukça iyiydi ve bolca arkadaşım vardı.

Bu yılın başında, şu an on altı yaşındayım, müziğe olan ilgimi fark eden babam bana bir gitar almıştı ve ben çalmaya çalışıyordum. Bu bir çeşit terapi gibi geliyordu.

Ellerimi tellerin ve perdelerin üzerinde gezdirirken ve şarkı söylerken kendimden geçiyordum, nasıl bittiğini bile anlamıyordum. Beni rahatlatıyordu, yapabileceğim en iyi iş gibi hissettiriyordu.

Ve şimdi, ben Luke Hemmings, gözlerimi sanki bir çocuğun, pastanın üstündeki mumu üflemeden önce, hipnotize olması gibi onu izliyordum.

Hastaneye ilaçlarımı almak için gelmiştim ve sıranın önündeki o çocuğa bakıyordum. Onu tanıyordum, o hayatın bütün güzelliklerinin birleşimi gibi olan kişiyi bir yerlerden bildiğimi biliyordum. Buna emindim.

Yamuk kesilmiş sarı saçları ve cılız bacaklarını saran dar siyah kotuyla öyle güzeldi ki. Uzaktan seçebildiğim yeşil gözleri ağlamaktan kızarmıştı ve ben tüm paspallığımla karşısında dikiliyordum.

Karşımdaki doktorumun konuşmasını bitirmesini beklerken bir yandan da onu gözden kaybetmemeye çalışıyordum. Yani, sıradaydı ve bir yere gittiği yoktu ama yine de gözlerimi ondan ayırmak istemiyordum işte.

Daha fazla dayanamayıp sözünü kestim, "Pardon, bir şey sorabilir miyim?"

Doktorum dikkatle beni dinleyecek pozisyona geldi ve gözlerini benimkilere sabitledi, "Şuradaki çocuk," dedim başımla onu işaret ederek. "O kim?"

Bakışları rahatlamayla birlikte yumuşarken, muhtemelen tedaviyle alakalı olumsuz bir şey söyleyeceğimi sanmıştı, hafifçe kendini sıraya doğru döndürdü ve sıradakilere bir göz gezdirdi. Onun üstüne gelince kaşlarını çattı, "Oradaki mi?" dedi.

Başımı olumlu anlamda sallayıp mırıldandım, "Evet, o."

"O Michael. Annesi benim hastam ve onda da senin gibi lenf kanseri var."

Başımı sallayıp bir soru daha yönelteceğim sırada beni omzumdan tutup biraz daha kenara çekti ve konuştu. "Luke, kızarmış gözlerini görüyor musun? O pek güçlü değil, arkadaşı veya ona destek çıkacak bir yakını yok." dedi ve omzumdaki elini biraz daha sıktı.

Ona yardım etmeliyim, o çok... Neydi o kelime? Kırılmış görünüyordu ve ben ona yardım edersem belki artık gözleri kızarmazdı ve kotu belinden düşecek gibi durmazdı. Belki ona iyi gelirdim, ya da belki o bana iyi gelirdi kim bilir?

"Onu güçlü yapacağım." dedim. Doktorum başını sallayıp gülümsedi.

Öyle dedim ama nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Cidden, insanlar basit varlıklar değildi ve onu öylece güçlü yapamazdım. Hem, onu tanımıyordum bile. Sadece adını biliyordum ve o sırada bekliyordu. Önce onunla arkadaş mı olmalıydım?

Şimdilik boşver, Luke. Ardından onun arkasından sıraya girdim ve bem de ilaçlarımı aldıktan sonra evime döndüm.

Tekrar ilaçlarımı almak için hastaneye gittiğim bir gün, tekrar aklıma geldi. Onu nasıl güçlü yapabileceğim hakkında hala bir fikrim yoktu. Belki de onunla konuşmalıydım. Evet, onunla konuşmalıydım tabi ki, yoksa nasıl iletişim kurabilirdik ki?

Oysa biz hiç konuşmamıştık. Asla. Sadece birlikte sıra bekliyorduk. Belki de artık vakti gelmişti.

Orada olup olmadığına bakmak için gözlerimi etrafımda gezdirdim. Görünüşe göre henüz gelmemişti. Sol bileğimdeki annemin hediyesi olan saatime baktım ve gelmesi yakındır, diye düşündüm.

Duvara yaslanmış onu beklerken dakika başı saatimi kontrol ediyordum. Bu yaptığım gerginliğimi azaltmıyor, tam tersi daha da arttırıyordu. Bir dakika geçmişti bile.

İki dakika.

Üç.

Sonunda kapıdan girdiğinde zaten gergin olan vücudum tekrar kasıldı ama ayaklarım benden izinsiz ona doğru ilerlemeye başlamıştı bile. Yanına ulaştığımda ise ne yapacağımı bilmiyordum, o ise bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Sanırım ben de öyle bakıyordum. Ne yapıyordum ben? Saçmalıyordum.

Onu bu kadar yakından görmek garipti, perçemi bizim çocukların perçemi gibi yarım değildi ve dudakları ne kadar da kırmızıydı öyle? Ama gözleri uzaktan görünenden çok daha farklıydı. Donuk bakışlarını uzaktan kestiremiyordunuz ama bu kadar yakınında olunca sizi bile üşütüyordu.

Kaşlarını kaldırıp soru sorar gibi bakınca yolunu kestiğim için rahatsız olduğunu anladım ve yanına geçip yürümesi için yol verdim, o ilerlerken ben de yanından yürüdüm. "Şey, ben Luke. Ya sen? Senin adın ne?" dedim ve utançtan kızarmamayı diledim.

İnsanlarla tanışırken ilk adımı atmakta asla iyi olmamıştım, hep onlar benimle tanışmak ister ve kim olduğumu sorardı çünkü. Eh, bundan pek de rahatsız değildim doğrusu.

Beni şöyle bir süzdükten sonra elini uzatıp zaten bildiğim adını söyledi, "Michael." ve elimi uzattığımda hafifçe parmak uçlarımı sıkıp bıraktı. Yüzünde kas bile seğirmemişti, öylece bakıyordu. Gergin bir şekilde ona gülümsediğimde başını çevirip benden uzaklaştı ve sıraya girdi.

Ona yakınlaşmak zor olacaktı.

O zor birine benziyordu. Hasar görmüş, hatta defolu biri gibiydi. Ama bu öyle olmaya devam edeceği anlamına gelmezdi. Her halükarda düzelebilirdi herkes. Bu beyinlerimiz ve düşüncelerimiz tekrardan inşa edilebilirdi.

Bu yüzden ertesi gün ilaç alma saatinden önce oraya gidip ilaçlarının üstüne bir not yazdım.

"Ben Luke, buluşmamız gerek. Arkadaki parkta seni bekleyeceğim."

Her ne kadar geleceğini düşünmesem de rezil olmayı göze alıp bunu yaptım. Evet, çocukça ve biraz da bir gençlik filmden fırlamış bir sahne gibiydi ama o anda aklıma daha iyi bir fikir gelmemişti.

İlaçlarımı aldım ve hastanenin arkasındaki, paslanmış salıncakları olan ve kimsenin uğramadığı o parka gidip onu beklemeye başladım. Sadece, gelmesini istiyordum. Ne yapacağımı ya da ne diyeceğimi bilmiyordum ama yine de üzerine düşünmedim.

Sadece kendim olmak istiyordum. Onu güçlü yapmak istiyordum. Bir işe yaramak istiyordum. Yaşamak için bir amaç istiyordum ve Michael bu amaç olabilirdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 13, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Patient | Muke AUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin