"Yarım saat sonra yüz kişi olarak yola çıkacağız. Diğer askerleri de toplayın ve mekuzların olduğu alanda buluşalım."

Askerler konuşan komutana kafalarıyla selam verdikten sonra hızlıca dağıldılar. Dünyayı görmeyi deli gibi istiyordum. Oraya gidecektim! Bu zamana kadar yaptığım ilk gizli yolculuk planım suya düşmüştü ama bu sefer daha dikkatli olacaktım. Gedoksların uzaklaştıklarına emin olduktan sonra koşarak Hero'nun yanına gittim. Sihirle bir taşa aileme beni merak etmemelerini, evrenin askerleriyle yola çıkacağımı yazdım. Hero'nun ağızına taşı sıkıştırınca kulağına eğilerek fısıldadım.

"Hero bu taşı babama götür. Ama hemen değil, üç saat sonra ulaştırman daha iyi olur. Yoksa gitmemi engelleyebilirler."

Hero üzgün gözlerle bana bakınca başını okşadım. "Merak etme, orada ne kadar kalacağımı bilmiyorum ama gezegeni görür görmez kendimi açığa çıkaracağım. O zaman beni hemen geri getirirler."

Hero belli belirsiz kafasını salladıktan sonra kanatlarını açarak uçmaya başladı. Arkasından baktıktan sonra yanımdaki ağaca uçarak en tepesine çıktım. Eğer yürüyerek ilerlersem yakalanabilirdim bu yüzden ağaçtan ağaca uçarak mekuzların olduğu alana gidecektim. İlk önce ağacın dalına oturarak plan kurmaya başladım. Geçen sefer mekuza binerken yakalanmıştım şimdi yapmam gereken görünmezlik büyüsünü yapmaktı. O zaman neden bunu akıl edemedim bilmiyorum. Sanırım çok heyecanlıydım ve aklıma gelmemişti. Ayağa kalkarak daldan dala uçtum ve mekuzların olduğu alana geldim. Önümde otuz tane mekuz vardı. Her mekuzun beş kişi aldığını düşünecek olursam sadece yirmi tanesi yola çıkacaktı. Yapmam gereken yola çıkacak olan bir mekuza binmekti. Kendime görünmezlik büyüsünü yaparak ağaçtan indim. Mekuzların yanında iki üç tane gedoks duruyordu. Hangi mekuzların yola çıkacağını anlamak için biraz yaklaştım ve konuşmalarını dinledim. Yolculuk hariç her şeyden bahsettiler. Askerler gelmeden birine binmem gerekiyordu ve gedokslardan en uzak olanı tercih ettim. Şansıma bu mekuz yola çıkmazsa çok üzülecektim. Mekuzun yanına gelince gedokslara baktım. Buradan çok uzaktalardı ve arkaları dönüktü. Parmaklarımı şıklattım, mekuzun kapısı kayarak açıldı. Çıkan sesi duyup duymadıklarını anlamak için onlara baktım. Hala aralarında konuşuyorlardı. Hızlıca mekuza binerek kapıyı kapattım. Mekuzun önü büyük bir camla kaplıydı. Arkada yan yana dizilmiş beş tane koltuk vardı ve üstlerinde kemerler duruyordu. Yolculuk boyunca kemersiz, ayakta duramazdım. Bir şeyler düşünmem gerekiyordu. Gözüm koltukların arkasında ki kemerle tutturulmuş sandıklara çarptı. Hemen yanlarına giderek sihirle kemeri çözdüm. Sandıkların önüne oturarak kemeri sihirle beni de içine alabilecek şekilde bağladım. Görünmez olduğum için kemerle sandıkların arasında bir boşluk oluşmuştu. Eğer yolculuğa çıkacak mekuzlardan biri buysa binen gedokslar burada olduğumu fark edebilirlerdi. Fark etmemeleri için dualar ederken çamın önünde birkaç tane gedoks gördüm. Demek ki bu mekuzda yola çıkacaktı. Zafer çığlığı atmamak için kendimi tuttum. Mekuzun kapısı açılınca beş tane geddoks içeri girdi. O anda onu gördüm. Siyah topuğuna kadar uzanan saçlarını tepeden toplamıştı. Gözleri benimki gibi deniz mavisiydi. Biçimli bir burnu, dolgun dudakları vardı. Ben hayranlıkla ona bakarken koltuklara oturarak sihirle kemerlerini bağladılar. Dişi gedokslar gençken saçları bellerine kadar, olgunken ise topuklarına kadar uzun olurdu. Erkek gedoksların saçları ise gençken kısa, olgunken bellerine kadar uzun olurdu. Yani olgun ve genç gedoksları ayırt etmenin en kolay yolu saçlarına bakmaktı. Dişi gedokssun olduğum tarafa bakmasıyla düşüncelerim dağıldı. O kadar dikkatli bakıyordu ki bir an yakalandığımı sandım. Yanında ki erkek gedoksta onun baktığı yere baktı.

"Bir sorun mu var Eloa?"

Eloa... Demek ki ismi buydu. Kafasını iki yana salladı.

"Hayır, yok." dedikten sonra önüne döndü.

Derin bir nefes aldıktan sonra Eloa parmaklarını şıklattı ve mekuz hareket etmeye başladı. Bir an beni gördüğünden emin olmuştum ama paçayı kurtardım sanırım. Erkek gedokslardan biri Eloa'ya baktı.

"Demek komutanlık rütbesiyle onurlandırıldın, komutan Eloa"

Eloa güldü. " Kardeşim bana dünyaya gidene kadar komutan demeni istemiyorum. Biraz tuhaf hissediyorum."

Önümüzde ki camdan Geyna'nın atmosferinden çıktığımızı gördüğüm anda hayranlıkla elimi sarı saçlarımın arasından geçirdim. Önümde Geyna'yla birlikte dört gezegen duruyordu. Galaksimizin adı Hinexy, güneşimiz adı ise Vengaydı. Bilgelerden öğrendiğime göre Venga'ya en yakın gezegen Geyna'ydı. Şu an yanından geçtiğimiz ilk gezgenin adı ise Obia'ydı. Bu gezegen gri renkteydi ve bir atmosferi vardı, hatta su bile bulunmuştu. Fakat Venga'ya olan uzaklığından dolayı hayat yoktu. Sadece Venga ışınlarına ihtiyaç duymayan bazı bitkiler yaşıyordu ve bu bitkiler sayesinde şifacılar birçok ilaç yapabiliyordu. Toplayıcılar ihtiyaca göre haftada bir bu bitkileri toplamak için Obia'yı ziyaret ediyordu.

Yanından geçtiğimiz ikinci gezegenin adı ise Nexi'ydi. Bu gezegen açık mavi renkteydi ve Venga'ya uzak olduğu için buzul çağını yaşıyordu. Toplayıcılar bu gezegenden de bazı madenler ve sihirli taşlardan biri olan mutluluk taşı, diğer bir adıyla Nexi taşını çıkarırlardı. Nexi taşı mor renkteydi ve bulmak hiç kolay değildi. Milyon yılda bir, yerin yedi kat dibinde oluşurdu. Bu taşı tutan insan evrenin en mutsuz kişisi bile olsa, huzura erişir mutluluğu hissederdi.

Hinexy galaksisinin son gezegeni ise Qvard dı. Bu gezegen tamamen buz tuttuğu için büyük bir buz kütlesi gibi gözüküyordu ve dış görüntüsü tam olarak yuvarlak değildi. Büyük buz kütlelerinin çıkıntıları sivriliyordu. Bu gezegende de toplayıcıların topladıkları bazı materyaller vardı. Biz gedokslar sıcaktan veya soğuktan etkilenmediğimiz ve oksijensiz bir ortamda yaşayabildiğimiz için başka gezegenlere gittiğimizde pek bir sorun yaşamıyorduk. Eğer Geyna da atmosfer, su ve oksijen olmasaydı yine de hayatta kalırdık ama doğamız olmazdı. Doğa olmazsa bizim yaşamamızın bir anlamı da olmazdı.

Qvard dı geçtikten sonra önümüzde koskoca bir karanlık belirdi. Etraftaki göktaşları her yöne uçuşan ışık tanecikleri gibi gözüküyordu. Puro şeklinde ki ana gemiye yaklaştığımızda büyüklüğü beni çok şaşırttı. Demek ki bu kadar büyük olduğu için galaksinin dışında bekliyordu. Etrafımızdan geçen mekuzlar ana gemiye yaklaştıkça küçücük kalıyordu. Mekuzumuz ana geminin üzerine dokunur dokunmaz bir raya oturmuş gibi ses çıkardı. İleriye doğru hareket etti ve geminin önüne doğru kaymaya başladı. Geminin önüne geldiğimizde açık olan kapaktan içeri girdi. Mekuz, asansördeymişçesine aşağıya yavaşça indi. Geminin tabanına değdiğinde tekrardan bir raya oturarak ilerlemeye devam etti. Diğer mekuzların bulunduğu bir alana geldiğimizde durdu ve kapı tıslayarak açıldı. Mekuz hangarı inanılmaz derece de büyüktü ve yirmi mekuz yarısını bile doldurmuyordu. Eloa ve diğer askerler mekuzdan inerken bende inmeyi düşündüm. Saniyeler sonra bu fikrimden vazgeçtim. Beni görebilirlerdi ya da daha da kötüsü mekuzlar gider ve ben ana gemide mahsur kalırdım. En iyisi yolculuk boyunca mekuzdan inmemekti. Kapanmakta ısrar eden gözlerimi kapattım ve saniyeler içinde uykuya daldım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 02, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Geyna-Gedoksların GezegeniWhere stories live. Discover now