wolfgang, bir elini yukarı kaldırıp işaret parmağıyla kızın dağılan saçlarını geriye doğru itti. çenesini nazikçe kavrayıp yukarı kaldırdığında odanın içine dolan ayışığı raya'nın beyaz yüzünü tam olarak aydınlatıyordu.
gördükleriyle nefesi kesildi. dişleriyle yanağının içini ısırdı fark etmeden. birkaç saniye boyunca gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalıştı.
kızın dudağı patlamıştı ama pansuman yapılmış olacaktı ki koyu kırmızı bir renkle kabuk tutmaya başlamıştı. sol göz çevresinde birkaç günlük olduğu belli olan çirkin koyu mor bir leke kendini gösteriyordu. gözünün biraz altında, elmacık kemiğinin üzerinde küçük bir kesik vardı.
raya başını yana eğerek gülümsedi. "bu sefer biraz sertti, geleceğimizi biliyorlarmış." diye durumu kısaca açıkladı. sonra gülerek sözüne devam etti. "jo gözümü bu hâle getirdi diye adamın birinin taşaklarını patlattı, biliyor musun?"
adam kendini gülümsemeye zorlayarak kollarının arasında iyice ufalan sevgilisini sıkıca sarmaladı. saçlarının üzerine küçük bir öpücük bırakıp geri çekildi. "az kaldı." diye fısıldadı. "sam'i buradan alıp gideceğiz. sadece biraz daha dayanmamız gerek."
raya yüzünde heyecanlı bir gülümsemeyle geri çekildi. "nereye gideceğimize karar verdin mi?"
wolfgang başını iki yana salladı. "belki sen karar verirsin." diye yanıtladı, parmakları raya'nın sırtında geziniyordu. onu bırakmak istemiyor gibi bir hâli vardı, sanki bırakırsa kaybolup gidecekmiş gibi tutuyordu. "belki kyoto'ya gideriz. japonya'yı seviyorsun."
raya'nın gülümsemesi genişlemişti. gözünün önünde gelecek planları bir anda şekillenmeye başlamıştı, kendilerini birkaç ay sonrasında herkesten uzakta hayal ederken keyfi yerine gelmişti. "kırsal bir kesime yerleşiriz hep birlikte."
"hepimiz mi?" diye sordu wolfgang yüzünü buruşturarak. "yalnız kalmayı tercih ederim."
gözlerini kısarak baktı raya. "yüzüğüm nerede?"
kendini tutamayarak kahkaha attı adam. "senin büyümeni bekliyordu en son." diye alay etti aralarındaki yaş farkını vurgulayarak.
raya buna cevap olarak bir şey söylemedi, yalnızca başını kollarıyla etrafını saran adamın göğsüne gömüp bulundukları anın tadını çıkarmaya çalıştı çünkü birbirlerine bu kadar yaklaştıkları anlar nadirdi.
yaklaşık bir haftadır görüşmüyorlardı ve raya, bu durumdan pek de hoşlanmıyordu. kaçak görüşmelerden, konuşmalardan sıkılmıştı. ne zaman birbirlerinin cenazesine katılacakları korkusu onu içeriden öyle bir yıpratıyordu ki fiziksel olarak da vücudu çökmeye başlamıştı artık. umutsuzluk onu yoruyordu.
raya tam etrafını saran sıcaklığın etkisiyle gevşemeye başlamıştı ancak alt kattaki lobide duran arabalardan birinin alarmı duyulunca bir anda gerildi.
biri içeri girmişti.
ceketinin iç cebinde, kılıfında duran bıçağına uzanırken wolfgang onu durdurdu. hızlıca raya'yı kendinden uzaklaştırıp arkasına almıştı ama yine de ellerini onun üzerinden tamamen çekmemişti. fısıldar tonda konuştu. "çalışanlardan biridir. ben bakarım."
raya elini bıçağının kılıfından çekmeden başıyla önünde duran adamı onayladı ve alt kata yönelen adamın arkasından bakarken saatin kaç olduğunu düşündü. gece yarısını çoktan geçtiğinden emindi, bu saatte kimse çalışmak için evinden kalkıp galeriye gelmezdi.
1 [ it's not first ]
Start from the beginning
