"Tamam, ne gerekiyorsa yapacağım ama önce, bana ne olduğunu söyle." Dudaklarında tehlikeli bir gülümseme belirdi. "İnsanların deyimiyle, bir periyim." Bir... Peri mi demişti o az önce? Eğer öyleyse oldukça korkutucu olanındandı. Başıma gelene kadar kadar, böyle şeyler olduğuna inanmazdım. Hepsi filmler, diziler ve kitaplardan ibaretti benim için. "İhtiyacın olduğunda benim sayemde geleceği görebildin." Doğru söylüyordu. Bu da beni daha çok korkutuyordu. Hala bana zarar vermeyeceğinden yüzde yüz emin değildim. Fakat daha önce bizim tek bir ruh olduğumuzdan bahsetmişti. Benim ölmem onun da işine gelmezdi herhalde? "Başka? Başka neler yapabiliyorsun?" Dedim sesimin titrememesine gayret gösterirken. "Ah, bunları burada mı konuşacağız gerçekten?" Kaşlarımın çatarak ters ters ona baktığımda nefesini vererek yanımdan geçti. "Beni takip et."

Evin görkemli girişine göz gezdirirken uzaktan, onu takip ettim. Etrafta bir sürü heykel vardı. Hepsinin mitolojik varlıklar olması gözümden kaçmamıştı. Kapıyı beklediğim aksine herhangi bir doğaüstü güçle değil, eliyle tomağı çevirerek açtı. Tereddütle evden içeriye bir adım attım. "Korkma, seni ısırmam." Bundan şüpheliydim. Evden içeriye girdiğimde kapı arkamdan kendi kendine kapandı. Hala tüm bunların kendi hayal ürünüm olup olmadığını sorguluyordum. "Değil. Seni temin ederim ki burada gördüğün her şey en gerçek haliyle burada." Yine yapmıştı. Zihnimi okumuştu. "Zihnimi okuyabiliyorsan neden konuşmaya zahmet ediyorum ki?" Dedim peşinden ihtişamlı salona girerken. "Kıvrandığını görmek eğlenceli." Dediğinde, şaşkın bir şekilde nefesimi verdim.

Kendini altın varaklı, kırmızı minderli koltuğa attığında yüksek tavana hayretle baktım. Bir şatodan farksızdı burası. "Evini beğendin mi?" Evini? "Burası benim evim değil." Dedim tıslar gibi bir sesle. Yüzü ciddileşirken başıyla karşısındaki koltuğu işaret etti. İkiletmeden koltuğa oturdum. Ev çok soğuktu. Bu yüzden istemsizce bakışlarım şömineye kaydı. Yakmasını istesem beni de şömineye atmazdı herhalde? Kıkırdadığında bakışlarımı tekrardan ona çevirdim. "Beni zorlamadığın sürece sana zarar vermem. Çünkü... Burada göreceğin her zarar, bana da işler." Dediğinde, tek kaşımı kaldırarak ona baktım. "Şöminenin yanmasını mi istiyorsun?" Dediğinde bir şey demeden şömineye baktım.

"Öyleyse yak." Derken bacak bacak üstüne atıyordu. Umarım bu bir tür peri şakası falandı.  "Ne?" Dedim suratına alayla bakarken. "Yak." Kaşlarımı çatarak benimle dalga geçip geçmediğini anlamaya çalıştım. Gayet ciddiydi. "Sadece odaklan." Dediğinde önce ona sonra şömineye bir bakış attım. "Odaklanmanın yeteceğini sanmam." Dediğimde bana sert bir bakış attı. Gözlerinde kırmızı parıltılar gördüm. "Gözlerini kapat." Yutkunarak dediğini yaptım. "Şimdi şömineyi yaktığını hisset." Gözlerim kapalıyken elim karıncalandı ve şömineyi yaktığımı hayal ettim. Avucum karıncalandı. Sonra avucumun içinde sıcaklık ve soğukluğu aynı anda hissettim. Güç, böyle bir şey miydi?

Gözlerim hala kapalıyken kıkırdıyordu. "Gözlerini aç."

Vücuduma anında yayılan sıcaklıkla beraber gözlerimi açtım ve şömineye baktım. Turuncu ateş, tüm odunları kaplanmıştı. Bunu ben mi yapmıştım? Şeytani bir gülümsemeyle bana bakan kırmızı gözlere, şaşkınlık içinde baktım. Kocaman açtığım gözlerimle koltuktan kalktım. "Ama nasıl? Bunu ben mi yaptım?" Omuz silkerek benim gibi ayağa kalktı. "Daha neler yapabileceğini bir bilsen..." Ah, bilmek istediğimden emin değildim. Bu bile dehşete düşmeme yetmişti. Geri geri yürürken kollarımı kendime sardım. "Bilmek istemiyorum. Eve gitmek istiyorum." Gözlerini devirirken bir kadehe açık sarı bir sıvı dolduruyordu. "Bir şey kaçırmıyorsun, merak etme." Dediğinde nefesimi vererek ellerimi saçlarımdan geçirdim. "Aklımı kaybedeceğim." Koltuğun kenarlarından tutundum. Başım dönüyordu ve kalbim kulaklarımda atıyordu. Hızla yanımda belirdi. "Sakin ol. Derin bir nefes al." Dediğini yaparken doğruldum.

UYUYAN KABUSWhere stories live. Discover now