14.RENK: KURNAZ.

3.1K 237 92
                                    

"Okulda ne işin vardı?"

Bunu sormamalıydım biliyorum ama dayanamamıştım. Meraklı yanım omzumun üzerinden sarkarak kendini belli etmişti yine. "Müdür bir tanıdığım." Cevap vermeyeceğini düşündürecek kadar bir süre geçmişti sessizlikle. Nereden tanıdığını sormadım, çünkü bu benim ilgi alanım dışındaydı. Ayrıca cümleyi öyle bir tonda söylemişti ki bu muhabbet hoşuna gitmemiş gibiydi.

Arabanın içinde yükselen müzik tekrar aramıza girdi. Nefes seslerimiz havaya karışıyor ve ikimizden de başka hiçbir ses yükselmiyordu. Gergin bir hava yoktu içeride fakat ben istemsiz gerilmiştim. Onunla yan yana ve yalnız olduğum ilk sefer değildi fakat bir şey, her seferinde beni geriyordu.

"Bir şeyler var." Dönüp kısa bir an bana baktı, ne demek istediğimi sorgular gibiydi. Ona bir şeyler söyleme fırsatı tanımadan konuşmaya devam ettim. "Böyle... Sanki sana güvenmemeliymişim gibi." Cevap vermeyerek suskunluğunu korudu, fakat bütün dikkatinin benim söylediklerimde olduğundan emindim. Söylecek bir şeyleri vardı, bunu biliyordum fakat neden sessizliğe sığındığını hiç anlamamıştım. Ben de sustuğumda arabada yine bir sessizlik oldu.

Çok değil, biraz sonra eve vardık ve sakin adımlarla arabadan indim.

Evime doğru ilerkerken bana seslendi. "Efendim?" Oldukça sakin bir şekilde dönüp ona baktım. "Ailen yok, birkaç gün ben de kalacaksın." Ellerim, duyduklarımla çantamın kayışından kaydı. "Pardon, ne?!" Yüzünde bunun şaka olduğuna dair bir iz aradım ama hayır, şaka yapıyor gibi bir hali yoktu.

"Ailen yok, birkaç gün ben de kalacaksın." Cümlesini hiç bozmadan tekrardan dile getirdi. O kadar rahat ve umursamazdı ki birkaç 'dakikadan' bahsediyor gibiydi... Ama hayır, günlerden bahsediyordu!

"Annem böyle bir şeye izin vermez." Ağzımdan çıkan ilk itiraz cümlesi bu oldu. Bundan oldukça emindim, yalan söylüyor olmalıydı! Babam pekala ama ya annem? Onu ikna edemezdi, o buna izin vermiş olamazdı. Güldüğünü gördüğümde isteksiz bir geriye aldım attım. "Ne var? Doğruyu söylüyorum!" Burun kemerini sıkarak gülmeye devam etti. Ben bu kadar gerginken o nasıl rahat olabilirdi ki?

Sinirlenmiştim.

"Hey!" Kafasını kaldırıp bana baktı. "Yalan söylüyorsun. Annem buna, seninle 'birkaç gün' kalmama asla izin vermez!" Sinirimi ses tonumla belli etmiş olacağım ki gülüşünü kesti fakat alaycı yüz ifadesi hâlâ oradaydı, onu hâlâ görebiliyordum.

"Onu ikna ettim, diyelim." Basit, tek bir cümle... Fazla düşünmeden konuşmaya başladım. "Buna inanmam. Sen, annemin sana olan davranışının, sana olan nefretinin farkında mısın?" Cümle hiç ummadığım bir şekilde çıktı dudaklarımdan ve hiç ummadığım bir etki yarattı onun üzerinde: Gücenmişlik.

"Orada dur bakalım, Fare." Bana doğru adım atmaya başladı, adımları kendinden emin ve sarsılmaz, güçlü bir porte çiziyordu. Yüz ifadesindeki alaycılık gitmişti, kaşları çatılmış, ağzı hafif aralanmıştı. Suratında gücendiğini belli eden bir ifade vardı ve bir başka duygu daha fakat onun ismini bulamıyordum...

"O kadın, kim ki benden nefret edecek?"

İşte şimdi o duygunun ismini buldum; tiksinti.

"Neden..." Bu soruyla başlayan o kadar çok cümle vardı ki zihnimde önüne dökmek, hepsini sormak beni nefessiz bırakırdı zannımca. "Neden birbirinizden nefret ediyorsunuz?" Fısıldamıştım resmen ama bunun bir önemi yoktu, çünkü zaten çok yakın duruyorduk.

"İçeri gir artık, sıkıldım." Ve sonra içerisinde bulunduğumuz durum, çok normalmiş gibi arkasını dönüp eve girdi. Ben de peşinden.

XX

BEN GRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin