Geçmişin İzleri Bölüm 26

Start from the beginning
                                    

            "Ayaz ne oldu? Nereye gidiyoruz? Bir şey söyle

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Ayaz ne oldu? Nereye gidiyoruz? Bir şey söyle." Ama o oldukça sessizdi. Arabayı açıp  Eren'i arka koltuğa attı ve kendisi de şoför koltuğuna oturup gaza bastı. Yaklaşık yarım saat içinde bir mezarlığa geldiler. Burayı biliyordu Eren, önce gerildi, sonrada korkuyla titremeye başladı. Hızla arabadan inerek Eren'i de kolundan tutup dışarı çıkardı Ayaz ve hiddetle içeri doğru sürüklemeye başladı. Aklı çıkmak üzereydi Eren'in. Babası öldüğünden bu yanadır değil girmek, mezarlıkların önünden bile geçmemişti. Ama şimdi içeri sürükleniyordu. Üstelik hava kararmıştı ve önünde yürüyen ölüm meleği hiçte hoş bir zamanda değildi. "Dur, dur Ayaz nereye götürüyorsun beni. Yapma. Yapma nereye gidiyoruz. Yalvarırım, bırak beni dönelim. Bırak bırak lanet olası bırak. Ne istiyorsun benden bırak." Diye bağırırken aniden öne savurdu Eren'i ve  hışımla adeta kükredi.

"Görüyor musun? İzle. İzle bak. En çok korktuğun yerdeyim. Dikkatli izle. İşte burası gibi, tam burası gibi yüreğim. Böylesine ölü, böylesine korkunç." Derken kaşlarını çatarak hızla önüne yürüdü. Onun korkmuş yüzüne bakarken öfkeden deliye dönmek üzereydi. "Görüyor musun ne haldeyim? Biliyor musun ne haldeyim? Bir kez baktın mı bana? Yalnızca bir kez. Tüm bunları yaparken,, yaşarken. Seni cezalandırırken ben kaç kere öldüm. Beni gördün mü?"

"Aklını kaçırmışsın sen?" Deyip ağlayarak eğildi Eren.

"Doğru... Doğru bak, bu gece kurduğun en mantıklı cümle bu." Diyerek bir elini alnına koyup  başını çevirdi.  "Korkuyor musun Eren? Ya ben ne yapıyım. Ben ne yapıyım, bana bir şey söyle." Derken tekrar kolundan tutup biraz daha ileriye sürüklemeye başladığında boş bir mezarın yanına getirdi.

"Ne yapıyorsun? Ayaz..."

"Bak. Belkide bu bir işarettir. Nedersin birlikte ölelim mi? Ne sen, nede ben huzur bulabileceğiz yaşarken. Yoksa ben, yoksa bu kez gerçekten aklımı kaçırıcam. NE YAPTIN, NE YAPTIN BANA?" Diye bağırırken biranda durdu ve Eren'in korkudan titreyen bedeninin yanına eğildi. Dudaklarını ısırırken onun hıçkırıklarını dinledi. Gözlerini kapayıp açarak konuşmaya çalıştı. "Düşerken duramazsın. Duramazsın Eren. Düşüyorum. Her gün, her gün bir boşluğa düşüyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum, nereye gideceğimi bilmiyorum elimde değil. Yapamıyorum işte yapamıyorum bilmiyormuş gibi yapamıyorum artık canım çok yanıyor ölücem. Öyle yanıyor ki dayanamıyorum artık. Görmüyorsun ölüyorum..İçimi öyle yakıyorsun ki söndüremiyorum. Baş edemiyorum artık. Yanımdasın ama yoksun. Yanındayım ama yoksun. Söyle, bana bundan kurtulmanın bir yolunu söyle."

Mezarlığın köşesinde hıçkırarak otururlarken gökyüzünde bir şimşek çaktı. O anda sıçrayarak Ayaz'ın koluna sarılmak istedi ama parmaklarını sıkıp başını eğdi Eren. İstemiyordu. Ona muhtaç olduğunu görmesini yada hissetmesini istemiyordu. Bir kez daha çaktı şimşek.  Gözlerini sıkıca yummuş, toprağı sıkarken ne yaşayacaksa çabuk bitmesini umuyordu. Yağmur başladığında ayağa kalktı Ayaz. Biran için öfkeyle baktı. O ise başını eğmiş titriyordu. Ama o kaşlarını çatıp başını çevirdi. Gitmek için bir iki adım atacağı sırada onun hıçkırdığını duydu. Durdu. Bekledi ve biran sonra yanına gelerek tekrar tepesinde dikildi. Sonra da  kollarından tutup kaldırdı onu.

Ölümcül Saplantı (+18)Where stories live. Discover now