Sedu 11. Bölüm

En başından başla
                                    

Yolculuk başlayalı bir saate yakın bir süre olmuştu. Bense bu süre içinde bir kaç gündür beni merak edip neler yaptığımı soran Cemre'ye, New York'un ne kadar harika olduğuna dair hikâyeler uydurup mesaj atmıştım. Aslında uydurmuş sayılmazdım; New York'un ne kadar harika bir şehir olduğu su götürmez bir gerçekti. Uydurma olan tek şey, içinde Buğlem Dilay olan bir New York'tu.

Dağ evinde tıkılı kaldığım zamanlar içinde New York'u detaylıca araştırmıştım. Hatta Johnson sağolsun, beni Özgürlük Heykeli'nden, Times Meydanı'na kadar bir çok yere shoplamıştı fotoğraflarda. O yüzden Cemre hiç bir şeyden şüphe duymamıştı. Tek sorun bir haftalık izin alıp beni ziyaret etmek istemesiydi ki zaten O böyle bir şeyi yapana kadar çoktan bizim işimiz bitmiş olurdu. Böylece O'nu da gelmekten vazgeçirmek gibi çabalara girmemize gerek kalmayacaktı.

Elimdeki telefonu çantama atıp, başımı pencereden dışarıya çevirdim. Yoldaki tabelalarda yazan yazıları okuyamayacağım kadar hızlı bir şekilde ilerliyorduk. Görüntü daha fazla başımı döndürmeden kafamı yan koltukta oturan partnerime çevirdim. Yiğit, başını arkaya yaslamış, bebek gibi uyuyordu. Gözleri kapalıyken daha uzun duran kirpikleri, bu makyajlı görüntüsünün içinde bile ona masumluk katıyordu. Yiğit'i izlemeyi bırakıp, biraz da Johnson ile uğraşmaya karar verdim. Tam Johnson'dan müziği değiştirmesini isteyecekken zihninden geçen şeylere, tabiri caizse kulak misafiri oldum.

"Annabella beni karşısında görünce ne düşünecek acaba? Sesi normalden farklı geliyordu telefonda, yoksa kötü bir şey mi oldu?"

Annabella ve Johnson arasında ne geçmiş olabileceğini düşünürken, Johnson'ın hala aklını tırmalayan düşüncelerine odaklanamamıştım. Belli ki Johnson, Annabella'dan hoşlanıyordu. Geçtiğimiz üç gün içinde bir kaç kez Annabella hakkında muhabbet etmiştik ama zihninde O'na dair pek bir şey yoktu Johnson'ın. Belki de bugün O'nu göreceği için derinlere attığı sevdası gün yüzüne çıkmıştı. Yada ben Johnson'ın düşüncelerini fazla ciddiye alıp, kendi kafamda kurguluyordum. Daha sonra Johnson ile bu konuyu konuşacağımı aklımın bir köşesine not aldıktan sonra, nihayet Johnson'dan şarkıyı değiştirmesini istedim. Çalmaya başlayan şarkı, Yalın'ın en sevdiğim hareketli şarkılarından, Kalamadım'dı. Başımı oturduğum koltuğa yaslayıp, şarkıyı dinlemeye
başladım.

İçim sızlıyor doğru,
Ama sana git demekten başka yol mu var?
Onların doğrularıyla büyürken,
İçine hayat çekmek, değil kolay...

Sesim çıkmıyor doğru,
Ama bağırsam kime ne faydası var?
Bedelli mutluluklar düzeninde,
Yüreğe güvenmek değil kolay...

Gerçeğin kenarından, hayatın düzenine,
Bir yol bulup ben akamadım.
Bugün budur pencere, yarın akışla yüzleşince,
Çok üzgünüm, kalamadım.

Gerçeğin kenarından, hayatın düzenine,
Bir yol bulup ben akamadım.
Bugün budur pencere, yarın akışla yüzleşince,
Çok üzgünüm, kalamadım.

Şarkı hala devam ederken, yanımda bir hareketlenme hissettim. Başımı çevirdiğim zaman Yiğit'in uyku mahmuru gözleri ile karşılaştım. Gülümseyerek, "Günaydın." dedim ama bana cevap vermek yerine Johnson'a, "Radyoyu kapatsana, başım ağrıdı müzikten." dedi. Bu resmen çalan şarkıya, hatta şarkıcıya hakaretti! Bana cevap vermemesini umursamamıştım bile. Nasıl olsa sağı solu belli olmuyordu beyefendinin. Yine de bir tepki verememiştim Yiğit'e. Aslında haklı sayılırdı. Uyuyan insanı uykusundan uyandırdığım için agresif davranması normaldi. Bana daha sert çıkışmadığı için dua etmeliydim belki de. Bunun üzerine sessizlik yemini etmişçesine başımı sola çevirip, kalan yol boyunca pencereden dışarıyı izledim.

Seni Duyuyorum!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin