1-

Brooklyn**

"Boo!" Scarlett'ın kulak tırmalayan çığlığı kulağıma dolduğunda yüzümü buruşturdum. Üstelik bana 'Bo' diyordu. Bana sadece o Bo derdi. Bende bir şey demezdim. Ama hep sinir olduğum bir gerçekti.

"Ne var?" Diye sinirle soluduğumda üzerindeki sarı mutfak önlüğünü çekiştirerek yanıma geldi. Nefes nefeseydi.

"Limon. -nefes- limonlar bitti" yüzünde neden endişe olduğunu
anlıyordum şimdi. Bende büyük bir endişeyle yüzüne baktım. Zil sesi duyduğumda yeni bir müşterinin geldiğini anlamıştım.

"Tamam, tamam ben hızlıca manava gidiyorum. Dükkanı Madison, Tristana ve Zack ile idare etmeye çalış" diyerek üzerimdeki önlüğü çıkardım. Madison ve Tristana garsondu, Zack ise Scarlett'a mutfakta yardım ediyordu. Mutfak dediğim limon sıkıyorlar, şeker ve su koyuyorlar. Bu kadardı. Ama iki kişi her zaman daha hızlı oluyordular. Bende genelde kasaya bakardım ama gerektiğinde garsonlukta yapıyordum.

Hızlıca ceketimi üzerime geçirdim. Kapıdan koşarak çıkarken yine koşarak manava gidiyordum.

Scarlett bunu yapabilirdi. Müşterileri kısa süreliğine oyalayabilirdi bence.

Manava geldiğim anda karşımdaki Adam'a bana 5 kilo limon vermesini ve acil olduğunu söyledim. Tam o sırada bir öküz beni ittirmişti.

"Dikkat etsene!" Diye sinirle soluyup arkama döndüğümde çatılan kaşlarım normale dönmüştü. Bunu neden ve kimin yaptığını anlamıştım çünkü.

Bu Harry'di, düşmanımız olan. Çikolata renkli buklelerini geriye atan koyu yeşil bir bandana takıyordu. Koyu yeşil onların 'Limonata Şirketleri'nin rengiydi. Bizimkisi ise sarı beyaz. Çocukluğumuzdan beri bu böyleydi. Biz değiştirmeyince onlarda özenip değiştirmemişti. Yüzünü inceledim. Yeşil gözleri beni süzüyor aynı anda ise dudakları alayla kıvrılıyordu.

"Üzgünüm Bo görmemiştim" dediğinde sinirle soludum.

Bana Bo denmesinden nefret ediyorum! Ondan da nefret ediyorum!

"Bana. Bo. Deme" diye sinirle soludum. Her kelimenin üzerine baskı yapmıştım.

Harry'le geçmişimiz çok farklıydı. İlk önce beraber limonata satıyorduk, benim naneye alerjim vardı. Harry bunu biliyordu ama bilerek birine naneli limonata vermişti.

O günden sonra yollarımız ayrılmıştı. Kavga etmiştik ve o biricik dostu Louis'e kaçmıştı. Bende yalnız kalmamak için biricik dostum Scarlett'e kaçmıştım. Geçmişimiz buydu. Bir zamanlar en yakın arkadaştık şimdi ise düşman.

"Tamam Bo. Kızma" dediğinde yine sinirle soludum ama bu sefer onu umursamadım. Adam sonunda 5 kilo limonu büyük iki poşete sarıp bana vermişti. Harry'de limon istemişti.

Zar zor elimdeki poşeti taşıyordum. Bu çok ağırdı. O an kısacık mesafeyi arabayla gelmediğimden dolayı küfrettim kendime.

"Yardım edeyim mi Bo?" Harry'nin iğrenç sesini duyunca yüzümü buruşturdum.

"Senin yardımını istemiyorum" diye homurdanmıştım. Omuz silkti ve arabasına bindi.

Zor uğraşlarımın sonucunda dükkana varmıştım. Scarlett ve Zack'in masalardan birine çıkıp müşterileri güldüren iğrenç espiriler yaptığına bile şahit olmuştum. Scarlett ve iğrenç espirileri... Zaman kazanmak diye buna denir.

Scarlett hızlıca limonataları hazırladı ve servis etti. Rahat bir şekilde kasanın önündeki koltuğa oturdum ve derin bir nefes aldım. Harry aklıma geldiğinde yüzümü buruşturdum. Beni davranışlarıyla çıldırtıyordu, onun saçlarını ellerimle yolmak istiyordum. Yarın okul olduğu ve onu yine göreceğim aklıma geldi. Nefesimi sinirle üfledim.

~ ~ ~

Yorucu bir günün ardından eve dönmeyi başarmıştık. Bizimle gurur duyuyordum. Çünkü ilk defa bu kadar fazla limonata satmıştık. Galiba limonlar güzeldi veya hava çok sıcaktı. Belki de Harry ve Louis'in dükkanında soru olmuştu ve hepsi bizim dükkana gelmişti. Bu fikri aklımdan attım. Çünkü o sinir bozucu yüzü ve kıvırcık saçları aklıma geldikçe
kusacakmış gibi oluyordum.

---

Saat 9 olmuştu. Çok yorgundum fakat uyuyamıyor, yatakta sadece okulda Harry'i görmeyi düşünüyordum. Onu görmek istemiyordum. Bunları düşünürken uykuya dalmıştım.

~ ~ ~

Sabah olduğunda herzaman ki gibi Scarlett'i uyandırmaya gittim. Yıllardır aynı evde kalıyorduk ve ben bir kere bile onun kendi başına uyandığını görmemiştim. Uykuyu çok seviyordu, benim tam aksime. Scarlett'in odasına girdim, ona dokunmamla bana vurmaya başladı, uyku sersemliği işte. Onu durdurmayı başarmıştım. Ona okula gideceğimizi söylemiştim. Her zaman unutuyordu. Kahvaltı yapmadan evden çıktık. Okula doğru yürüyorduk. Okul evimize yakındı. Okula girdiğimizde hangi derse gireceğime baktım. Hayır olamaz Harry'le aynı derse giriyorduk. Onun yüzünü görmek istemiyordum. Sınıfa doğru yürüdüm. Sınıfa girdiğimde içimden bir küfür savurdum. Geç kalmıştım ve şansıma sadece 2 yer boştu biri sınıftaki en iğrendiğim kişi Emma ve diğer boş yer ise Harry'nindi. Tabiki Harry'nin yanına oturmuştum. Yani düşünün o kadar nefret ediyorum Emma'dan. Harry'nin yanına istemeyerek oturduğumda bana güldü. İğrençti. Bana neşeyle cıvıldadığında umursamamaya çalıştım.

"Selam Boo!" Dediğini duydum. Bana yine Boo demişti. Ona sessizce bana Boo dememesini söyledim. Sinirlendiğimi anlamış olacak ki "Peki Boo" demişti. Bu çocuk sabrımı falan mı ölçüyordu? Neyse onu fazla takmadım ve dersi dinlemeye başladım.

---

Ders bitmişti. Hemen Scarlett'in yanına koştum. Bu lanet okuldaki tek gerçek arkadaşım oydu.

O da Louis'le aynı sınıfa girmişti. Ona ders nasıl geçti diye sorduğumda cevap vermedi. Bende aldırmadım zaten. Koridorda ilerlerken birine çarptım. Çarptığım kişi yine Harry'di. Ona bağırdığımda bana,

"Sakin ol Boo" demişti. O na bana birdaha Boo dememesini söyledim. Yoksa sonuçların kötü olacağını bağırarak söyledim. Koridorda tüm okulun gözleri bizim üzerimizdeydi. Scarlett omzuma dokundu ve kulağıma 'buna değmeyeceğini, umursamamamı' söyledi. Onun bunu söylemesine anlam verememiştim, çünkü o, hadi ama Scarlett sinirlendiğinde her yeri yakıp yıkardı. Yine de Scarlett'ı dinlemeyip sinirimi Harry'nin üzerinde atmıştım. Harry ise şaşkın bakışlarıyla beni, Scarlett'ı ve kalabalığı süzdükten sonra, sadece 'peki' diye mırıldanmış ve arkasını dönüp uzaklaşmıştı. O an içimde büyük bir pişmanlık duygusu oluşmuştu. Gözleri hüzünlenmişti ve ben ona bağırarak onu kırmıştım. Ne kadar düşmanım olsa da tüm okulun önünde kimseyi rezil etme hakkına sahip değildim ben. Kendimi berbat hissetmiştim.

Eve geldiğimizde hemen üstümü değiştirip pijamalarımı giydim. Pijamalarımın üzerinde sarı minik limonlar vardı. Özel yapımdı ve Scarlett'ta da pembeleri vardı. Scarlett elinde Ipad'i ile oyun oynuyordu. Ona gözlerimi devirdim ve mutfağa doğru ilerledim. Kendime karamelli kahve yapmaya başlayacaktım ki kapı çaldı. Scarlett'e kapıya bakması için bağırdım fakat 'çok meşgulmuş'. Kapıyı ben açmak zorunda kalmıştım. Kapıyı açmamla Harry'i görmem bir oldu. Onu baştan aşağıya süzdüm. Kalın gri hırkası üzerindeydi. Bu hırkayı hep giyerdi. Kapüşonunu yeşil beresinin üzerine takmıştı. Bere olmasına rağmen bukleleri yanlardan çıkıyordu. Onu tanımasaydım tatlı göründüğünü söyleyebilirdim. Ellerine baktığımda boş olmadıklarını gördüm. Yüzüklü parmaklarında iki tane kahve tutuyordu. Biri çikolatalı diğeri karamelliydi.

"Konuşmamız gerekiyor" dedi ve bana karamelli olanı uzattı. Afallamış bir şekilde bir ona bir elindeki kahveye baktım. Sevdiğimi unutmamıştı...

LEMONADEWhere stories live. Discover now