-Giriş-

14.1K 257 6
                                    

*

Ayağımdaki yüksekliği fazla rahatsız edici olan ama giymekten asla vazgeçemediğim topuklularım ile birlikte adımlarımı hızlandırdım. Boş koridorda adım seslerim yankılanıyordu. Alarmımı sürekli beş dakika daha ertelememden dolayı haftada birkaç kez böyle geç kalıyordum. İki senedir burada profesördüm ama bir türlü bu okula alışamamıştım. Adapte olmakta fazlasıyla zorlanıyordum ama yine de pes etmemekte kararlıydım.

Ofisime ulaştığımda masamın üzerindeki karışıklığa baktım ve notlarımı kaptığım gibi dışarı fırladım. Elimde bulunan boş karton bardağı çöpe atıp son sınıfların dersliğine doğru ilerlemeye başladım. Daha fazla geç kalmak istemiyordum.

Sonunda sınıfa ulaştığımda içerideki öğrenci gürültüsü kulaklarımı rahatsız etmişti. Açıkçası ne insanları ne de gürültüyü severdim eğitimci olmamın tek sebebi insanlara bir şeyleri gerçekten öğretebilmekti. Dünyayı bir başıma çekilir bir hale getirmek istiyordum. Tek dileğim buydu.

İç monoloğumu bitirerek derse girmem gerektiğini hatırladım. İçeriye adım atmaya başladığım aynı anda sesler yavaş yavaş azaldı ve ben masama ulaşana kadar sınıfa sessizlik hakim oldu. İlk işim olarak öğrenci listesini gözden geçirdim. Gelenlerin imzalarını kontrol ettikten sonra derse başlamanın zamanı gelmişti.

"Antropolojiyi bana tanımlayabilecek birisi var mı?" Gözlerimi oldukça kalabalık sınıfta gezdirdim. Hiçbirinin umurunda gibi görünmüyordu. Derslere yeni başlamıştık ve ben konu hakkında henüz detaylı bir şey öğretmemiştim sadece araştırmalarını istemiştim. Böylelikle sohbet ederek gerçekten öğretebilirdim. Slayttan gösterip geçmek bana göre değildi.

"İnsan ırklarını inceleyerek sınıflandıran bilim dalıdır. " Arka sıralardan esmer bir çocuğun sorumu cevaplaması ile sınıftaki ölüm sessizliği bozulmuştu. Dersimi umursayan birini bulmak iyi hissettirmişti. "Pekala, ismini söyledikten sonra daha da detay verir misin?" Yüzümde hafif bir tebessüm vardı. Genelde öğrenciler bunu basit bir ders olarak görürdü. Okul puanını yüksek tutmak için girilen o sıkıcı ders gibi. Aslında çok ilginç ve yararlı bir dersti. Öğrencilerin ilgisiz olmasını anlayamıyordum.

"Calum. İnsanın vücut yapısının ve öteki fiziksel özelliklerinin nasıl oluştuğunu, nasıl geliştiğini, nasıl büyüdüğünü ve nasıl değiştiğini, insanların yeni becerileri nasıl kazandığını, dinsel inanışların, siyasal örgütlenmelerin, sanatın nasıl doğduğunu ve hangi aşamalarla geliştiğini araştıran ana bilim dalıdır." Şaşkınlık içerisinde bakakaldım. Kitapta ya da internette bulunan bir terimi gerçekten ezberlemesine çok şaşırmıştım. "Neden kendi yorumunu da eklemiyorsun Callum?" Basmakalıp cümlelerden hoşlanan biri değildim. Bize dayatılanı değil, kendi düşüncelerimizi ifade etmeliydik.

"Adım Calum, Callum değil. Bu dersin yorum katılacak bir ders olduğunu da düşünmüyorum." Son sözlerini söyleyip oturduğunda biraz daha konuşmayacağını anlamıştım o yüzden ısrar etmeyip antropolojinin ne olduğunu anlatmaya başladım.

*

Ders bittiği için öğrencilerim teker teker dağılmaya başladığında onların aksine bir nebze mutlu hissediyordum. Bana göre verimli bir dersti. Ayrıca sonunda konuşan bir öğrenci vardı. Kim olduğunu hatırlamaya çalışarak listeden ismini arıyordum. Ama bu kadar kalabalık bir sınıfta o adı nasıl hatırlayacak ve bulacaktım? İmkansızdı.

"Müsait misiniz profesör?" Korkuyla yerimden sıçradığımda birkaç saniye kendime gelme zamanı tanımıştım. Burada birileriyle konuşmaya alışık değildim. Kimse işi düşmedikçe konuşmaya tenezzül etmiyordu. En sonunda kafamı kaldırıp seslenen öğrencime bakarak başımı salladım. "Ne konu hakkında konuşmak istiyordun?"

İşte o an konuşanı hatırladım. Callum? Evet sanırım öyleydi.

"Belki hatırlamıyorsunuzdur. Adım Lily. Yarına istediğiniz sunumu yapamadım. Yani daha hazırlayamadım, yarına yetiştirmem de mümkün değil." Elleriyle çekingen bir şekilde oynuyordu. Korelilere çok benzediğini fark ettim. Bembeyaz teni ve çekik gözleri ile sevimli bir kızdı. Aniden oluşan ufak bir sinirle elini saçından geçirdikten sonra çikolata kahvesi gözleri bana tekrar döndü. "Şu an evde ders çalışabilecek ya da bir şeyler hazırlayabilecek bir konumda değilim. Ailem çok gürültücü ve aynı zamanda da bir işim var. Anlayışlı olabileceğinizi düşünüyorum."

"Burası lise değil. Yarına yetiştiremiyorsan eğer bu senin sorunun, Lily. Sorumluluklarını zamanında yerine getirmeyeceksen olman gereken yer burası değil." Bu konuda biraz hassastım. Dediğim gibi herkes bu dersi kolay diye alıyordu ama hiçbir şeyin kolayca elde edilmediğini öğrenmeleri gerekiyordu. "Anlıyorum, iyi günler." Dedikten sonra sinirli bir şekilde derslikten çıkışını izledim. İnsanların bu tuhaf davranışlarını gerçekten anlamıyordum. Kimse olumsuz bir şeyi kabullenemiyordu. Oysaki hayatın sürprizlerle dolu olduğunu herkes bilirdi.

*

Bir sonraki dersime daha 2 saatten fazla olduğu için binadan çıkıp bahçeye doğru ilerlemeye başladım. Biraz kitap okuyup müzik dinlemek için bolca zamanım vardı. Hatta belki bir şeyler bile atıştırabilirdim. Çevresinde öğrenci gruplarının da bulunduğu yeşillik bir alana yerleşip çantamdan kitabımı ve kulaklığımı çıkarttım. Aynı zamanda saklama kabımdaki dilimlenmiş muzlarımı da çimlerin üzerine bıraktım. Biraz keyif yapmanın zamanı gelmişti diye düşünüyordum ki Callum'ın bana doğru yürüdüğünü fark ettim. Geniş omuzları, yanık teni, şekilli kolları, ince uzun elleri ve yüzü ile anatomisini incelemeye inanılmaz merak duymuştum. Neredeyse kusursuzdu. Gözlerimle vücudunu kesmeye devam ederken yanımdan öylece geçip gidişini izledim. Ufak bir hayal kırıklığı ile kafamı öne eğdim ve ergen liseli kızlar gibi davranmayı kesmem gerektiğini düşündüm. Öğrencimi dikizlemek hiç hoş bir davranış değildi. Bir eğitimciye böyle tavırlar yakışmıyordu. Galiba böyle davranışlarda bulunmamın sebebi çok fazla düşünmemdi. Benim sorunum sanırım buydu. Her şeyi gereksiz bir şekilde en ince detayına kadar düşünüyordum. Kafama takıyordum. Bunun sebebi belki hayatımda bir aksiyon olmamasıdır, bilmiyorum. Açıkçası gerçekten çok sıkıcı ve kısır döngüye girmiş bir hayatım vardı. Gözlerimi etrafımdaki insanlarda gezdirirken kendime yeni uğraşlar bulmam gerektiğini düşündüm.

Sıkıcı bir hayat istemiyordum. Gerçekten yaşamaya ihtiyacım vardı.

anthropology and Callum I chWhere stories live. Discover now