23. Ama Varız, Bunu Anla

Start from the beginning
                                    

Her yer cam parçaları ile doluydu, havada uçuşan mermilerin sıyrıkları beton kolonların üzerinden kolayca seçilebiliyordu. Dakikalar önce hayran gözlerle seyredilen çoğu eserin üzerinde yuvarlak delikler oluşmuştu. Birileri bu eserlerin sanat yaşamlarına son vermişti. Ama kimdi, kim böylesi bir saldırıyı Soysalan Ailesi'ne yapmayı göze alabilirdi. Bu aksiyona karşı ödeyeceği ağır bedelleri hesaplamadan kim buna cüret edebilirdi? Şu an en öncelliği Asi'yi buradan bir an önce çıkarmak ve ailesinin iyi olduğuna emin olmaktı. Bu işin arkasındaki kişiyi bulma konusu hemen sonrasına kalacaktı.

Bir kolunu Alaz'ın ensesinden omzuna geçirmişti Asi, ama ayaklarındaki ince topuklar yürümesini engelliyordu, zaten yerlerde dolup taşan cam parçaları da bu duruma hiç yardımcı olmuyordu.

Alaz onun zorlandığını hemen fark etmişti, bir çırpıda bacaklarından tutarak kucağına aldı.

"Gel bakalım. Böyle daha iyi. Yanlış ayakkabı günü Asi kız." dedi, hemen karşısında olan Asi'nin yüzüne tebessümle bakıyordu. Üzerlerindeki kasvetli ve kaotik havayı atmaya çalışıyor, beceriksiz söylemlerde bulunuyordu.

Ayakları yerden kesilince ve ayağında hissettiği ağrılar bir nebze dinince, minnetle gözlerini devirmişti Asi. Her iki eliyle Alaz'a boynundan sarılmış ve ona hafif gülerek sessiz teşekkürünü ediyordu.

Her adımında ayağının altında kırılan başka bir cam parçasının çıkardığı sese inat, hızla ilerliyordu Alaz. Gözleri sürekli etrafı tarıyordu, birkaç ufak yaralanma görmüştü. Etkinliğin davetlilerinin çoğunun doktor olması ciddi olayları önleyecek gibi duruyordu çünkü hemen her gördüğü kişiye ilk yardım yapılıyordu. Telaşla bir sonraki adımı atarken Asi onu durdurdu.

Bir eliyle hemen sağ taraflarındaki kalabalığı işaret ediyordu. "Alaz, burası, burası, bak. Bizimkiler orada." dedi. Onu adeta kuş ağırlığındaymış gibi taşıyordu, sanki kendi vücudundan bir parçaymış ta, olması gereken yeri hep burasıymış gibi. Yönünü gösterdiği tarafa doğru çevirdi.

Çağla ve Rüya geniş koltukta yan yana oturmuştu, yaşadıkları sarsıntı gözlerinden okunuyordu. Yaman bir eli alnında, bir elinde telefon ileri geri adımlayarak stresli bir konuşma yapıyordu. Konuşma şeklinden ve gerginliğinden sohbetin konusu az çok belliydi. Abisi çoktan yapanın peşine düşmüş diye aklından geçirdi Alaz. Bir yandan Cesur elinde taşıdığı suları kızlara vermek için dizlerinin üstüne çökmüştü.

İçindeki telaşı ve korkuyu dizginlemişti, yapmakta usta olduğu şeyi yapıyordu. Gerçek duygularını geri atıyor ve olaylara ne kadar ciddi olursa olsun soğukkanlılıkla yaklaşıyordu Alaz. Bu yüzden yanlarına geldiğinde sesi tereddütsüz ve kendinden emin çıkmıştı.

"Yaman ne oluyor? Herkes iyi mi? İyi olduklarını söyle."

Onları fark eden Yaman, telaşla Alaz ve kucağında taşıdığı Asi'ye döndü. Kulağında tuttuğu telefonu yere indirmişti.

"Asii, iyi misin ne oldu neyin var?"

"İyi, gayet iyi ben kontrol ettim. Annemler nerede? Oğlum bir şey söylesene." dedi Alaz, artık sakin kalamıyordu.

"Bak sakin ol tamam mı? Gördüğün gibi buradaki herkes iyi..." dedi Çağla, Rüya ve Cesur'un olduğu yeri gösteriyordu. "...annem, babam da gayet iyi. Sadece dedem yaşadığı şokla fenalaştı, onu hemen hastaneye kaldırdılar. Şimdi yoldalar ama annem iyi olduğunu söyledi."

Alaz'ın ifadesiz yüzü, halini koruyordu. Dedesi iyiydi, iyi olacaktı. Ona ne kadar dedelik yaptığı sorgulanırdı ama yine de hayatındaki varlığı yadsınamaz bir gerçekti. Onu kaybetmeye hiç hazır hissetmiyordu. İnsan zaten sevdiklerini kaybetmeye ne zaman hazır olurdu ki? Bu torununa tam olarak dedelik yapmamış, aksine davranışlarıyla pek çok kalıcı mental sorun bırakmış bir dede olsa da.

Yattığımız Yataklar, Battığımız Bataklar / AslazWhere stories live. Discover now