41. Bölüm

2.1K 128 19
                                    

"ÖPTÜM!" Maria kahvaltının ortasında bağırmıştı. Onun bir anda söylediği şeyle Didem'in çatalı ağzında kalmış, Ayça çayını püskürtmüştü. "Öptün mü? Kimi?" Benim sorularıma ise cevap vermeye utandı. "Murat'ı."  Ellerimle ağzımı kapattım. "GERÇEKTEN Mİ?" Utançla kafasını salladı. 

Didem ile Ayça onun üzerine giderken ben ayaklanıp banyoya gittim. Dişlerimi fırçalayıp küçük çantamı koluma taktım. "Ben okula gidiyorum, mutfak ellerinizden öper." Evden dışarıya adımımı attığım an karşıdan sigara içerek gelen Pusat ile karşılaştım. 

Kısa bir bakışmadan sonra hiçbir şey olmamış gibi önüme dönüp yürümeye başladım. Onun ise bana baktığından emindim. Tam havalı hareketler ile yürürken ayağım önümdeki taşa takıldı. Tökezleyip kendimi zor durdurmuştum. 

Sonra arkama döndüm. Gözlerini kısmış, bana bakıyordu. Toparlanıp tekrar yürümeye başladım. Tüm havamın söndüğünü bilmek yüzümün kızarmasına sebep olmuştu.

"Of Ceylan of." Yok olmak istiyordum. 

Okuldan içeriye girince ise tüm sorunlarım geçmişti. "SÜRPRİZ!" Tüm öğrencilerim içeriyi süslemişlerdi. Mihriban ve Mustafa tuttukları kek tepsisi ile bana doğru yaklaştılar. "Partimize hoş geldiniz!" Güldüm. "Bakkalda mum yoktu." Kekin üstünde mum varmış gibi üfleyip alkışlamaya başladım. 

Anında bedenim rahatlamış, huzurla dolmuştum. Hepsiyle tek tek sarıldım. "Sizi çok seviyorum." Onların bedenimde bıraktıkları huzur, yaşanan her şeyin sonucuydu. Ben ise ilk defa bir sonucu çok sevmiştim. 

"Biz sizi daha çok seviyoruz." Ömer'in yanaklarını okşadım. Duygulanmıştım. Mihriban dudaklarımın arasına hızlıca bir kek parçası yerleştirdi. 

Keki yavaşça yedim. "Çok güzel olmuş." Onların gözlerindeki parıltı her şeye değerdi. Yavaşça ayaklandım. "O zaman artık ders zamanı." Hasan hemen yakındı. "Ne dersi? Hemen başlayacak mıyız?" Şaşkınca ona baktım. "Başlamak istemiyor musunuz?" Onlara nasıl bakmıştım bilmiyordum ama Ömer hemen Hasan'ın kolunu dürttü. "İstemez olur muyuz? İstiyoruz. Sadece kek için demiştim ben."

Sevinçle tahtanın önüne geçtim. "O zaman başlayalım!" 

🌺

Uzun süren bir matematik dersi yapmıştık. Sayıları öğrenmişlerdi. "Ödevleriniz biraz fazla olduğu için özür dilerim canlarım. Ama öğrenmeniz için vermek zorundayım." Onlara da üzülüyordum. "Yaparız biz öğretmenim. Siz merak etmeyin." Hasan hemen havalandı. Mustafa'ya döndüm. Bugünkü dersimize o da katılmıştı. "Sende yap. Bildiklerini tekrar etmiş olursun." Kafasını salladı. 

Okuldan çıkıp eve doğru yürümeye başladım. İkindi vaktiydi. Rüzgar tatlı tatlı esiyor, güneş tam gözüme vuruyordu. "Ceylan!" Tuna'nın sesine döndüm. Koştura koştura gelip kollarını bana sardı. "Çok özledim seni." 

O bana sarılırken ben karşımda Tuna'ya öldürecek gibi bakan Pusat'a bakıyordum. Ölüm bir bakış olsa muhtemelen bu bakış olurdu. Elindeki sigarasını avucunun içine aldı. Yumruğunu sertçe sıkarak sigarayı söndürüp yere attı. Tuna ise kollarını uzun bir süre bedenimden ayırmadı. Bende Pusat'a bakmaya devam ettim. Bir adım, iki adım ve üç adım...

Yavaş yavaş bize doğru gelirken ben Tuna'yı ittim. "Bu kadar samimiyet bizim için fazla Tuna." Gözleri parlıyordu. 

"Seni seviyorum." Kafamı iki yana salladım. "Sen beni sevmiyorsun, sen sadece takıntı yapıyorsun." Tuna'nın son dediği şeyi Pusat'ta duymuştu ve aşırı sinirli görünüyordu. Tuna yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdı.

"Seni istiyorum." Bu yakınlığımızı gören Pusat ise daha fazla dayanamadı. Tuna'yı omzundan kavrayıp kendine çevirdi ve yüzüne sert bir yumruk geçirdi. "Öyle demek?" Tuna'nın eli dudağının kenarından akan kanlardaydı. 

Köy Hayatı Mı?Where stories live. Discover now