Promise

54 6 0
                                        

Soobin'in kafası çok doluydu. Birkaç saat önce kardeşinin odasında gördüğü şeyler aklından çıkmıyordu. Ve düşündükçe de deliriyor gibi hissediyordu. Düşünüyordu düşünüyordu ama çocukluk arkadaşı ve aynı zamanda en yakın arkadaşı ile beraber olduğu fotoğraflarla dolu o dolap hakkında ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu.

Çoğunda ya sarılıyorlardı, ya kolları birbirlerinin omuzlarındaydı ya da yan yana duruyorlardı. Tabii birde diğer küçük fotoğraflar vardı... El ele tutuşan iki el vardı bazılarında, bazılarında ise birbirlerine yaslanmış iki baş vardı. Soobin ise o iki el ile iki başın kimlere ait olduğunu çok iyi anlayabilecek bir durumdaydı. Bir tanesi kendisi bir tanesi ise en yakın arkadaşınınki olunca tabii ki kolaydı bunları fark etmek. Fakat bunları göz ardı etmeye çalışıyordu. Çünkü üstünde fazla düşünürse konunun nereye gideceğinden emin değildi.

Bunların Jesu'nun son zamanlardaki olan hareketleriyle olan ilişkisini anlamaya çalıştı. Bunu yaparken de aklına bir başka poster geldi, hızlıca görüp geçiştirdiklerindendi. Bu fotoğraf okulda çekilmişti ve fotoğrafta Soobin kolunu Yeonjun'un omzuna atmıştı. Birde üstüne birbirlerine bakıp gülüyorlardı. Tatlı bir fotoğraf diye düşündü Soobin ama düşünülmesi gereken şey bu değildi o yüzden başını iki yana salladı. Bu fotoğraf yeniydi ve okulda çekilmişti. Bu da demek oluyordu ki Jesu bunca zaman yaptığı şeylerden bir tanesi onların fotoğrafını çekmekti...

Kantinde onlar yemek yerken yüzünü telefonuyla kapattığında fotoğraflarını mı çekiyordu?

Soobin saçlarını karıştırdı. Aklı çok karışıktı. Kardeşinin böyle bir şey yapmasına anlam veremeyip aynı zamanda o kadar da kötü bir şey olmadığına kendine inandırmaya çalışıyordu.

Peki Yeonjun bunları görse nasıl tepki verirdi, diye düşünmeden de edemiyordu. Yarın ona neler olduğunu soracak olan Yeonjun'a ne diyeceğinden emin değildi. Şu anlık bir şey bulamadım demek istiyordu. Ama hayatında sadece bir kez yalan attığı arkadaşına bir kere daha yalan atmak istemiyordu. Bir keresinde buna söz vermişti sonuçta...

Soobin 9 ve Yeonjun da 10 yaşındayken bir hafta sonu aileleri beraber kamp yapmaya karar vermişlerdi. Hem yaklaşan yazdan dolayı hava güzeldi hem de çocukların canının sıkıldığını biliyorlardı.

Zaten kırsal bir kesimde yaşadıkları için o kadar uzaklaşmalarına gerek yoktu. Evlerinin biraz ötesinde bir orman vardı ve kamp alanı olarak sık sık kullanılan bir yerdi.

Yeonjun ve Soobin bu kamp için çok heyecanlılardı. Hayatlarında yapacakları ilk kamp olacak olmasının dışında birde birbirlerine bir maceraya atılacaklarına dair bir söz vermişlerdi.

Soobin'in ailesinin arabasının içinde beraber giderlerken bay ve bayan Choi ilgi çekici bir konu hakkında konuşuyorlardı. "Kasabaya yeni gelen aile ile tanıştın mı?" Diye sormuştu Bayan Choi. "Daha tanışmadım ama Soobin'in yaşlarında bir çocukları varmış. Birde galiba karı koca mimarlarmış." Bay Choi konuştuktan sonra Yeonjun söze atıldı. "Beomgyu'nun ailesinden mi bahsediyorsunuz? Biz onları babamla markette gördük! Beomgyu bizimle aynı yaştaymış ama gelecek dönem başlayacakmış. Beomgyu çok güzeldi... O kadar güzeldi ki onu bir kız sandım." Konu Soobin'in de dikkatini çekmiş olacak ki başını camdan arkadaşına çevirdi. Bir şey demedi ama arkadaşına değişik bir bakış attı. Tabii Yeonjun bunu fark etmedi ve arabada bir süre daha bunu konuştular.

Kamp alanına vardıklarında herkes çadırları hazırlamaya koyulmuştu. Küçük Jesu hariç. O sadece köşede kendisine özel küçük sandalyesinde oturuyordu. Tabii otururken çadırın yapılmasına yardımcı olan abilerine bakıyordu.

"Soobin-ah! Onu öyle yapmamalısın bak ilk önce şu çubuğu koyman gerekiyor." Yeonjun, Soobin'in arkasından gelip ona hangi çubuğun önce koyulması gerektiğini gösterdi. Soobin ise sessiz kaldı. Jesu ise bunu değişik buldu çünkü abisi normalde hep karşılık verirdi veya bir şey söylerdi. Bir şeylerin farklı olduğunu hissetti.

The Posters •Yeonbin•Where stories live. Discover now