18. Bölüm

Depuis le début
                                    

"Bu kadar utangaç mıydın sen ya?" diye alayla konuştuğunda kaşlarımı çatmış ve elimi kaldırarak çıplak omzuna hafifçe vurmuştum.

"Yah! Utangaç değilim ben. Sadece sen şey yaptığında... yani şey olduğunda..." utandığım için konuşamadığımda daha da sinirlenmiştim. "Senin yüzünden işte kısacası." 

"Tamam tamam, kızma." sahte bir korkuyla konuşup tekrar güldüğünde onu göğsünden itmiş ve odadaki kanepeye doğru yürümeye başlamıştım. "Git ya." 

Tripli bir şekilde yürürken onun da arkamdan geldiğini hissediyordum tabii ki. Tam kanepeye ulaşacağım an birden arkadan belime dolanan kollar durmama sebep olmuştu. 

"Tamam özür dilerim, uğraşmayacağım seninle." diye gülerek konuştuğunda kollarından kurtulmak için çırpınmıştım. "Hâlâ gülüyorsun Jungkook ya." 

"Senin Jungkook diyen ağzını yerim." deyip birden yanağımı sertçe öptüğünde çırpınmayı bırakmıştım. İnsanı dumura uğratıyordu bu adam. 

Sessiz bir şekilde öylece ayakta dururken o arkadan bana sarılmaya devam ediyordu. Arada bir burnunu boynuma sürtüp kokumu içine çektiğinde huylandığım için elimde olmadan kıkırdamıştım. Ardındansa derin bir nefes alarak arkamı dönmüş ve gözlerinin içine bakarken kollarımı boynuna sararak dudaklarımızı birleştirmiştim. 

Tadına varmak istercesine yavaşça dudaklarını emerken o da beklemeden direkt olarak bana karşılık vermeye başlamıştı. Öylece ayakta dikilerek birbirimizin tadına bakıyorduk. Acele olmadan, birbirimizi hissetmeye çalışıyorduk. 

Kısa bir süre sonra yavaşça dudaklarımızı geri ayırdığımda gözlerimi de açıp nefes nefese onun gözlerinin içine bakmıştım. Onun da benden geri kalır yanı yoktu. Nefes nefese kalmış bir şekilde benim gözlerimin içine bakıyordu. 

"Uyuyalım mı artık?" mırıldanarak dediğim şeyle hafifçe yutkunmuş ve başını olumlu anlamda sallayıp alnımı uzunca öpmüştü. İkimiz de çok yorgunduk, geldiğimizden beri dinlenememiştik hiç.

Jungkook hem yorgun hem uykusuzdu çünkü buraya gelirken arabayı çoğunlukla o kullanmıştı. 

"Gel." deyip elimi kavradıktan sonra benimle birlikte geniş yatağa doğru yürümüştü. Yorganı kaldırdığında benden önce yatağa o girmiş ve gülümseyerek kollarını açmıştı.

Ben de ona bakıp gülümsemiş ve yatağa geçip açtığı kolları arasına girerek ona sımsıkı sarılmıştım.

"Yarın sana şehri gezdireceğim." dediğinde kocaman gülümsemiştim. "Gerçekten mi?" 

"Gerçekten." Birden aklıma gelen şeyle gülümsemem solmuştu. "Ama Binbaşı Kim yarın onun yanına gitmemiz gerektiğini söyledi." 

"Bir şey olmaz. Şehri gezdikten sonra gideriz yanına." 

"Kızmaz mı?" başımı kaldırıp gözlerinin içine bakarak sorduğumda başını iki yana sallamıştı.

"Kızmaz." Bunun üzerine bir şey demeyip tekrar başımı önüme eğip onun göğsüne yaslamıştım. 

Ertesi gün uyandıktan sonra kısa bir kahvaltı yapıp dışarı çıkmıştık. Uzun zaman sonra düzgün bir şeyler yemenin verdiği bir mutluluk vardı içimde.

Jungkook arabasını kenara park ettikten sonra benimle birlikte arabadan inmiş ve şehrin sokaklarında yürümeye başlamıştık. 

Yanımızdan insanlar gelip geçiyor, kimisi acelesi olduğunu belli edercesine telaşla ve hızlı adımlarla ilerliyordu. Sokaklar mekanlarla ve mağazalarla doluydu.

20 DAYS / TAEKOOKOù les histoires vivent. Découvrez maintenant