~Sky Chose You~

29 3 19
                                    


Laurie tek başına çimenlerin üzerine uzanmış, yıldızları daha rahat görmek için çabalıyordu. Bu gece gökyüzündeki yıldız sayısı her zamankinden de azdı. Sanki umudunu söndürmek için yıldızlar da diğerleriyle iş birliği yapıyordu.

Rahatlamak için yıldızlara içini dökmeye başladı. "Herkesin dünyası güneş ile parlıyor, umut neşeli bir çocuk gibi zıplıyor, çiçekler insanları selamlıyor. Ben neden gecenin bir vakti yıldızları kovalamak zorundayım."

Gözleri ağırlaştı, bu yaklaşan selin habercisiydi. Sel duygularını köreltmeden tekrar konuşmaya başladı: "Biliyor musun dev ateş topu, kendimi yaşamıma ait hissetmiyorum. Sadece bir pencereden dünyayı izlemek benim yaptığım. Bu izleme süreci o kadar yorucu ki! Aslında yaşamıyor, sadece duyuyor ve görüyorum ama duygularım... Ruhum beni yalnız bırakalı ne kadar oldu saymayı bıraktım."

O sırada diğerlerinden de parlak olan bir yıldız gökyüzüne mesajını bıraktı: "Bana gel, dünyaya değil gökyüzüne aitsin." Laurie selin daha da yaklaştığını hissetti. Acaba bu sel onun dışında kimsenin umurunda mıydı?

Kafasını kaldırdığında birçok kuş yeni kesilmiş çimlerin üzerinde geziyordu. Laurie kendi halinde yıldızlarla konuşmanın en iyi seçim olduğunu düşündü. İnsanların konuşarak tek yaptığı ihtiyaç gidermekti ve konuşma ilerledikçe, dostluk oluştukça her seferinde Laurie kelimelerin altında eziliyordu.

Yıldızların dediğini yapacaktı, sonuçta etrafta rahatsız edeceği kimse yoktu; kuşlar hariç... Ait olmadığı bir yerden yine ait olmadığı bir yere sürüklenecekti, bu onun ruhunu geri getirmeye ikna edecek güçte bir değişim değildi.

Bu düşüncelerden kurtulmaya çalıştı çünkü kafasını bu şekilde kurcalarsa ya yapacaklarını geciktirir ya da vazgeçerdi. Kaybedecek bir şeyi yoktu sonuçta, yıldızlara hemen cevap vermeliydi. Laurie'nin gerçekten de kaybedecek bir şeyi yoktu, aslında hiçbir şeyi yoktu.

Düşünceler duracak gibi değildi, yoğunluğu her geçen saniye artıyordu. O ise bunu durduracak tek şeyi yaptı. Kendini yıldızların kollarına bıraktı ve geri kalan her şey çok hızlı gerçekleşti.

Vücudu şu ana kadar içinde olduğuna inanmadığı ruhu kusarcasına kanı boşalttı. Sıcak sıvı her yere yayılıyordu. Bunun üzerine Laurie kuşların ortadan kaybolduğunu, teker teker kaçtıklarını fark etti. Belki de sadece hayal ediyordu, her şey bulanıktı ve acı çekiyordu.

Her şeyden daha da uzaklaştığını hissetti. O sırada emin olarak söyleyebileceği tek söz Jack London'ın da dediği gibi acı verenin ölüm değil yaşamın kendisi olmasıydı.

Ruhu çoktan paramparça olmuştu, bu parçaların hepsi tek seferde bedenden kurtulmaya çalışıyordu, her biri ayrı acı çekmesine sebep oluyordu.

Bir süre sonra yavaşça uykunun ağır kollarına bıraktı kendini. Hayattan kaçarak gözlerini kapattığı günleri şimdi sonsuza dek bırakıyordu.

Yıldızları son kez parladı. Laurie yükseldiğini hissetti. Gökyüzü onu kabul ediyordu ve kucaklıyordu. Bu son muydu, böyle mi olmak zorundaydı... Evet, o bu yolu seçmişti ve onun sonu buydu ya da o böyle sanıyordu. Dudaklarından kısa ve güçsüz bir nefes çıktı. Yıldızlar onu kabul etmişti.

-------------------------------------
Pek karamsar ve karmaşık bir bölüm yazdım :') Bugünlerdeki ruh halim çok ağır geliyor ve kendi kendime yazmak sıktı. Birileriyle paylaşma ihtiyacı hissediyorum, bu yüzden buradayım. Hesabımda güzel bir ortam kurmaktan mutluluk duyarım. Arkadaş edinmek de isterim. Hesabıma yazmaktan çekinmeyin.💌

Yıldızlara ait ruhWhere stories live. Discover now