Nil ve Aras ekiple birlikte yarım saat sonra açığa çıktıklarında ikisinin de üstü başı toz toprak içindeydi. Aklıma ilk fikir olarak direkt ayı ihtimali gelmişti. Tüm ormanı arşınlamış ayıdan yana tek bir ize rastlamamıştım. Ancak arkadaşlarıma denk gelmiş olabilirdi. Yanlarına gidip iyi olup olmadıklarını kontrol ettiğimizde, sadece Aras'ın sağ kaşının üst kısımlarında sürtünmeyle oluşan çizikler olduğunu gördük. Ciddi bir şey değildi. Bulundukları halin nedeni olarak sundukları gerekçe pek şaşırtmadı. Kavgaya dalıp yollarını kaybettiklerini ve anın telaşıyla hızlı hareket ederken takılıp düştüklerini söylediler. Nil neyse de Aras asla telaşlı bir tip olmamıştı. Ayrıca nasıl ikisi de aynı anda düşüp sadece biri yara alıyordu. Kavga kısmına inansam da bazı açıklar vardı. Yine de ben ve diğer arkadaşlarım uzatmayarak iyi oldukları gerçeğiyle yetinmeyi seçtik.

Çadırlarımızın yanına döndüğümüzde, Kutay hariç herkes temizlenip kıyafet değiştirme telaşına düşmüştü. Tabii kendisi bunu çoktan hallettiğinden, akşam yemeğimiz için masayı hazırlamakla meşgul oldu. Akşamın ayazıyla hava hepten serinlemişti. Altıma yünlü kalın taytımı, üzerine ise beyaz, pofuduk hırkamı geçirdim. Çadırımızda tek başıma hareket ederken gayet iyiydim. Ama dağ adam geldiğinde içerisinin bir hayli daralacağı hissediliyordu. Fakat bunu gece düşünecektim. Şu an sırası değildi.

Dışarı çıktığımda Kutay'ın masamızda oturmuş çayını yudumladığını gördüm. Sırtı bana dönüktü. Onu her izleyişimde içimi saran güven duygusuna karşı gelemiyordum. Tek bir oturuş bile bütün olumsuzlukları kafamdan siliyordu. Yanındayken başıma bir şey gelmezdi. Kimse karşımda duramazdı. Varlığının rahatlatıcı ve güç verici etkisi vardı.

"Bensiz keyif yapıyorsun demek." Hemen bitişiğindeki sandalyeye çöküverdim. Gelişimle birlikte başını bana çevirdiğinde yüzü aydınlansa da bu kısa sürmüş, yeniden donuklaşması gecikmemişti.

"Senin olmadığın yerde keyif nasıl olsun Güzel'im." Neyse ki sözleri Çirkin gibiydi, değişmemişti. Neydi aklını kurcalayan?

"Bir şey canını sıkıyor. Ne olduğunu söyle." Kahverengi gözlerim simasının her yanını cevap izleri ararcasına taradı. Öğrenecektim moralini bozanın ne olduğunu.

"Bunu nereden çıkardın?"

"Suratın sirke satıyor."

"Çirkin olduğum için sana öyle gelmiştir. Suratımın normal hali bu."

"Seni Çirkin yapan dış görünüşün değil, biliyorsun."

"İyiyim, Güzel'im."

Tam ağzımı açacağım vakit bütün arkadaşlarım masamıza bir bir gelmeye başladı. Sorgumu biraz daha ertelemem gerekecekti anlaşılan. Doruk masaya gelir gelmez elindeki poşetleri açmaya ve bize söz verdiği gibi akşam yemeği için et pişirmeye girişti. Aç yatmamayı umuyordum ya da zehirlenmemeyi.

Biz sabahki yediklerimizi tekrardan atıştırırken, Kutay ve Aras da ete bakmaya gitmişlerdi. Sebebi ise Doruk'un her yağ sıçrayışında ufak çığlıklarla geriye kaçışlarıydı. Canım arkadaşımın yemek yapmaya hevesi vardı ancak cesareti yoktu.

Cenk hem masadaydı hem değildi. Başını dik tutmakla meşguldü. Bugün epey yorulmuş olmalıydı. Üstelik ödevi için de hiçbir şey bulamamıştı. Ona kendi keşfimi gösterdiğimdeki halini merak ediyorum. Derin ve Duru tüm yürüyüş boyunca Doruk'un ipuçlarına sövmelerini dinlemek zorunda kalmışlardı. Açıkçası Doruk'a hak veriyordum. Onlarınkiler de en az bizimkiler kadar saçmaydı. Nil de bir hayli bitkin görünüyordu. Yaşadıkları hakkında konuşması için Derin'le onu zorlasak da ağzından farklı hiçbir şey alamamıştık. Göktuğ ve Beste oyuna hırsla başladıklarını ama baş başa kaldıklarında bunun birdenbire romantik bir yürüyüşe dönüştüğünü söylemişlerdi. Tahminlerim doğru çıkmıştı. Yine de benim için bir anlamı yoktu. Artık bu durumu aşmaya başlamıştım sanırım. Göktuğ konuşma boyunca mimiklerime odaklansa da yanlış anlayacağı hiçbir şey yoktu ifadelerimde. Uzak durmak işe yarıyordu. Uzak'la olmak işe yarıyordu.

Uzak'a Yakın | TextingWhere stories live. Discover now