11

126 21 46
                                    

işlerimi halledip döndüğümde yüzüme su çarpmaktan saç uçlarım nemli kalmıştı. üzerimdeki haitham'a ait kıyafetin de kolları ıslanmıştı, bu yüzden kendimi beceriksiz bir çocuk gibi hissederek gözlerimi kaçıra kaçıra odaya girdim.

haitham ne yapacağını bilememiş, valizleri duvara dayamış ve her an onu kovalayacakmışım gibi diken üstünde yatağımın ucuna oturmuştu. dik duruşuyla öne eğilmiş, kafası bacaklarının arasından yere bakıyor.. girdiğimi duyuyor ama tek kelime söylemiyor.

inada bindirip ben de bir şey söylemedim ve arkamı dönüp düşünmeden üstümdekini çıkardım. nasıl olsa bakmıyordu, dolaptan bol bir tişört alıp kafamdan geçirmiştim bile.

benden ses çıkmayacağını anlayınca "girişte yatacağım," dedi usulca. dış kapıyı açar açmaz karşımıza çıkan alandan ve koltuktan bahsediyordu.

yalnızca "hayır," diye cevapladım. o an hangi bahaneyi seçip önüne koysam bilememiştim. bir şekilde misafirleri rahatsız edebilirdi ama?

beni şaşırtarak nedenini sorgulamamış, çok çabuk pes etmişti. "yerde mi yatmamı istiyorsun?"

sadece ses tonundan bile ruh hâlini çıkarabiliyordum, ama böylesini ilk kez duymuştum. yorgun desem değil, pes etmiş değil, öfkeli değil, kırgın değil.. hepsini hissettirse de aksine hiçbiri olmamak için çabalıyor gibiydi. "belki de gerçek özlemi şu an tadıyordur," diye düşündüm. sonuçta her zaman geç de olsam eve, ona geleceğimi biliyordu. hiç çaresiz bir özlem duymamıştı herhalde.

şimdi hep evdeyim ama ortada ev diyebileceğimiz bir şey kaldı mı, bilmiyorum.

hafifçe iç çekip ayaklandığında düşüncelerime dalıp ona herhangi bir cevap vermediğimi fark ettim ve "yerde yatmanı istemem," dedim dürüstçe. sürekli üşüyen biri olarak havaların o kadar da sıcak olduğunu düşünmüyordum. "sen benim yatağımda yat, nasılsa yatağını ben elinden aldım."

tişörtümün eteklerini çekiştirirken hâlâ dönüp ona bakmamıştım ama verdiğim cevaba kendi kendine güldüğünü nefes seslerinden anlıyordum.

"bunu alıyorum," diye yatağımın üzerinde duran battaniyeme uzandı. omzumun üstünden kaçamak, utangaç bir bakış attığımda masa lambamda yanan ışık yüzüme vurmuştu.

"tabii, alabilirsin," dememe kalmadan battaniyeyi yere serdi. ceketini çıkarıp sandalyeme attı ve dünyanın en rahat yatağına kendini bırakmış gibi hafif bir rahatlama sesiyle üzerine uzandı.

şaşkınlıkla ayakta kalmıştım. "dediğimi duymadın mı?" diye sordum gözlerimi kırpıştırarak. onunla alay ettiğimi mi sanmıştı acaba? "yatağıma yatacaktın."

yatağımın ben gibi koktuğunu söyleyişi aklıma gelmişti. evin tek balkonu haitham'ın odasındaydı. sıcak yaz gecelerinde, sanki yılın diğer zamanları atmıyormuşum gibi, kendimi oraya atardım. gece uyurken üstüne çıkıp haitham'ı bunalttığımda da uyanır, bana çaktırmamaya çalışarak yatağıma kaçardı.

sabah olup da gitti diye surat astığımda "yine seninle uyumuş gibiydim zaten," diye bahane bulurdu. "yatağın da sen gibi kokuyor."

"sen yat, iyiyim böyle" dedi yatağıma sırtını dönerek. yastık bile almamış, iyiyim diyor. o an hüznümü yaran kibirli bir düşünce aklıma düştü. beni özlediğini fark etmemden korkuyor, kokumu almak istemiyor çünkü kendini tutamayacağını biliyor? çok mu ileri gitmiştim?

yastığımı zaten ona verecektim, ama şimdi tepkisini ölçmem de şart olmuştu. rolleri mi değiştiriyorduk gerçekten, dışarıdan etkilenmiyor gibi duran ben mi olmuştum artık?

broken home | haikavehWhere stories live. Discover now