39 - YİTİK VİCDAN - 2

Start from the beginning
                                    

Louis'den daha beter bakışlarla bana gözlerini diken kartal, sanki üzerime uçacak ve keskin gagasıyla karnımı deşecekti. 1 metre kadar büyük olan bu hayvanın Louis'in omzunda kendine tutunacak yer bulması imkansız gibi görünse de oraya kurulmuştu. Bu hayvanlar, normalden daha mı büyüktü? Yoksa ben ilk kez görmenin dehşetiyle mi donakalmıştım? Arkalarından gelen iki kız kardeşin açık mor elbiseleri yere sürünüyordu. Onların üzerinde de pelerin vardı. Yanlarında ise tüyleri benekli, geniş kulaklı ve iri ağızlı iki sırtlan gördüm. O hayvanlara bakmaya dayanamadım bile. Çenelerinin kuvvetli görüntüsü bütün kemiklerimi kıracak kadar aç gözlü görünüyordu. 

Hepsinin şakaklarında sabitlenmiş beyaz cihazlar vardı. Hayvanlarında da cihazın üstündeki kırmızılık yanıp sönmeye devam etti. Bu vahşi görünümle uçaklarından indiler. Zemine ayak bastıklarında, sertleşmiş ve buza dönmüş karda hiçbiri kaymadı. Şaşırdım çünkü Davina'nın ayağına giydiği sivri topuklu ayakkabılar duruşunu yükseltmeye devam etti. Biraz bile dengesini kaybetmedi. Çıplak ayaklarını saran, camdan hatta kristalden ayakkabılar... Bileklerinin zarifliğini ortaya koyuyordu. Hiç üşüyor gibi durmuyordu. Fakat üşüdüğüne kesinlikle emindim, ne kadar hissettirmese de... 

Diğer iki kız kardeşi pelerinlerinin önünü tutsa da dik duruşlarından ödün vermediler. Bizim siyah üniformalarımız ve buz gibi çehrelerimizin yanında onlar parlıyordu. Binanın merdiven basamaklarına yaklaştıklarında herkes yana doğru yavaşça çekildi. Onlara hürmetten ya da saygıdan değil. Ölüm kokan hayvanlara yaklaşmak istememelerinden. Kwang bina kapısının orta yerinde durmaya devam ederken ben de ona eşlik ettim. Çekilmedim. Zaten elimi tuttu ve yanında kalmamı işaret etti. Elindeki dokunuş en azından bunu istiyordu. 

Davina basamakları çıkarken de biraz bile yalpalamadı. Hepsi basamaklarını bitirdiğinde henüz kimse konuşmamıştı. Ölüm sessizliğini bozan tek şey hayvanların hırıltılı sesleriydi. Louis'in omzundaki kartal beni bir av olarak görmeye devam ediyordu. Rahatsız edici. Louis'in de daha farklı baktığı söylenemezdi.

Davina'ya baktım. Beklediğim gibi uzundu. Bana üsten bakmanın zevkini yaşıyordu. Göz kapakları kibirle yarı kapalıydı ve beni baştan aşağı süzüyordu. Dümdüz, hiçbir numarası olmayan siyah çarşafım üzerinde görünen elimi, elimi tutan Kwang'ın elini, en sonunda da yüzümü inceledi. 

Bana hiçbir şey demeden karşısındaki Kwang'a baktı ve adeta gözleri parıldadı. "Kwang Jee, ne hoş bir karşılama." Kwang onun aksine son derece soğukkanlı bir sesle, "Bizi takip edin," dedi. Yüzünde mimik oynamadı. Bakışları dümdüzdü. 

Ellerimiz ayrıldı ve onlara arkamızı dönerek koridorda ilerlemeye başladık. Ekip de hemen arkamızdan geldi çünkü kimse hayvanların yanında ya da arkasında kalmak istemiyordu. Toplantı odasına gittik. Hayvanların hırıltılı seslerini Davina'nın ayakkabısının çıkardığı topuk sesine tercih ederdim. Koridorun bitmesi için dua ediyordum.

Sonunda toplantı odasının kapılarını açan askerlerimiz oldu. Geniş odanın ortasında duran büyük masanın bir ucunda Kwang'ın anne ve babası oturuyordu. İkisi de ayağa kalktığında Bay Kang eliyle karşılarındaki sandalyeyi işaret ederek Davina'ya baktı. "Buyurun." Davina ona işaret edilen yere doğru yürürken kaplanı da onu takip etti. Seo, kapının biraz ilerisinde durmuştu ve Davina ağır adımlarla onun yanından geçerken kaplanı izliyordu. Parfüm kokusu soğuk duvarlara çarpıp etrafa yayılmıştı bile. Ben kapının eşiğinde durup içeriye geçmelerini bekledim. Louis ve diğer kız kardeşleri orta yerde durarak etrafı incelemeye başladı. 

KIŞ GÜNDÖNÜMÜ Where stories live. Discover now