22. Bölüm "Sakın Beni Bir Daha Öpmeye Kalkma!"

Start from the beginning
                                    

Annemin haftada bilmem kaç defa geldiği ziyaretlerinde, yemek yememekte sürdüğüm istikrarın aynısı konuşmamakta da sürdürüyordum. Görüşmelerimiz, sevgi dolu muhabbetlerle geçmiyordu. O konuşup bir şeyler anlatıyordu sürekli ama ben anlattıklarını dinlemeyeli çok olmuştu. Tepkisizliğim bile onu durdurmaya yetmiyordu. Yaptıklarını, ileride birlikte yapacaklarımızı ve beni ne kadar çok sevdiğini söylemekten hiç vazgeçmiyordu. Ara sıra Eymen'den de bahsediyordu. İşte o zaman, damarlarımda gezen sakinleştiriciler bile fayda etmiyordu. O an her şey kontrolümden çıkıyor, vücudumu zapt edemiyordum. Neden sinir krizi geçirdiğimi bilecek kadar bile düşünemezken, vücudum; artık bu isme otomatikman tepki veriyordu. Zihinsel anlamda bana yaşattıklarını düşünüp, acıyı duyumsayacak kadar, beynim kontrolüm altında değildi. Bunun aksine vücudum; anında tepki vermekten kendini alamıyordu. Sanırım Pavlov'un köpeği gibiydim. O, nasıl zil sesine koşullanıp onu duyar duymaz yemek yiyeceğini sanarak salyalarını akıtıyorsa, ben de Eymen'in ismine koşullanmış olmalıydım. Onun isminin geçmesi, vücudumun kasılıp tepki vererek gelecek olan acıdan kendini korumaya çalışıyordu. Resmen deliriyorum ve elimden bir şey gelmiyordu.

"Nehir?" Adımın seslenmesiyle kafamı kapıya çevirdim. İlaçlarla ilgili foyamı ortaya çıkaran ve beni bu sakinleştiricilere mahkûm eden Burcu Hemşirenin bana gülümseyerek baktığını gördüm.

Hiçbir tepki vermeden kafamı yine ellerime çevirerek boş boş bakmaya devam ettim.

"Kızım; Bülent Bey seninle görüşmek istiyor. Odasında bir ziyaretçin de var. Hadi hazırlanıp yanlarına gidelim." Saçlarımı okşayıp benimle konuşan kadına şaşkınlıkla baktım ama konuşmadım.

Buradaki herkes konuşmadığımı biliyordu. Konuşmayı bırakalı çok olmuştu. Sanırım bu yüzden artık doktorlar benimle konuşmayıp sadece ilaca yükleniyorlardı. Keşke her şey ilaçlarla düzelecek kadar basit olsaydı. O zaman zaten kendim gönüllü olurdum burada kalmaya. Haftalardır buradayım. Belki de aylardır bilmiyorum. Bir fiil ilaç verdiler bana. Hani nerede? İyileştim mi? Vücudumdaki yaralar düzeldi mi? Vücudumu da geçtim, asıl ruhumdaki yaralar tedavi edildi mi? Cevabını verecek kadar bile umursamıyorum artık. Ruhumun kanayan yarasına hangi ilaç derman olacakmış anlamıyorum. Verdikleri ilaçlar; yaralarımı geçici olarak kapatan bir yara bandından başka bir şey değil. Acılarım o yara bandının altından da kanamaya devam ediyor...

"Sana diyorum güzel yavrum. Hadi gel beraber hazırlanalım. Sanırım taburcu olacaksın. Doktor Bey eşyalarını da hazırlayıp gelsin dedi." Duyduğum şeyle kalbimin hızlı hızlı çarpmasına engel olamadım. Sonunda bu kâbustan uyanacaktım. Anında yataktan doğrulup Hemşirenin gözlerinin içine baktım. Doğru söyleyip söylemediğini bilmiyordum. Ellerini birkaç defa yüzümde gezdirip yanağımı sıktı. Tereddüdümü anlamış olacak ki "Ciddiyim çıkıyorsun" dedi.

Hemen üstümü değiştirip birkaç parça eşyamı da alarak Bülent Bey'in odasına gittik. Kapıyı açmamla tüylerimin diken diken olması bir oldu. Vücudumun titremesini kontrol etmeye çalıştım ama elimden çok da bir şey gelmiyordu. Burcu Hemşire belimden tutup beni içeri doğru sokmasa saatlerce kapıda durabilirdim.

"Gel bakalım Nehir. Bak seni almaya kim geldi."

Kafamı önüme eğmiş doktorun işaret ettiği koltuğa oturmuştum. Ruhumu paramparça eden kömür karası gözlere bakmak istemiyordum.

"Ağabeyine hoş geldin demeyecek misin yavrum?"

Doktorun sesindeki yumuşak tını bile, soğuk terler dökmemi engelleyemiyordu. Karşımda sırıtan bu adamın kendinden emin sergilediği duruş canımı daha da yakıyordu. Keşke ondaki soğukkanlılık bende de olsaydı. O zaman belki de daha güçlü olabilirdim. Nihayetinde 17 yaşında bir kız çocuğuydum.

HIRÇIN GÜVERCİNWhere stories live. Discover now