Yirmi Dördüncü Bölüm: Savaş

Mulai dari awal
                                    

Göz kapaklarımdaki ağırlıktan kurtulmaya çalıştıkça, müzik de gittikçe uzaklaşıyordu.

Sigara... sigara kokuyordu.

Ellerim... ellerim bağlı değildi. Ama kelepçeden kurtulmaya çalışırken hasar bıraktığım elimin ağrısını hissedebiliyordum artık.

Ağrıyan başımı kaldırdığımda, bir külçe gibi geriye düştü.

Parlak beyaz ışığa karşı kahrolası bir vampir gibi tısladım. Neredeyse kayıp düşecek bir şekilde bir sandalyede oturuyordum ve önümde altı kafa vardı. Kamaşan gözlerimi kıstığımda o altı kafa üçe düştü.

Biri önümde parmaklarını şıklattığında odaklanmak için kendimi zorladım ve başımı iki yana salladım.

"Sonunda uyanıyorsun."

Kulaklarım çınlıyordu. Üstelik bunun damarlarımda dolaşan ilaç yüzünden olmadığına emindim. Saf öfkeden kaynaklanıyordu.

"Müziği kapat," diye mırıldandım. Söylemek istediğim ilk şey değildi ama şu anda dilimde beynimde herhangi bir filtre bulunmuyordu. Bu şarkıyı benim için mahvetmesini istemiyordum.

Sandalyede biraz daha doğrulduğumda artık daha net görüyordum. Önümdeki pislik Don'du.

"Kahrolası müziği kapat."

"Biraz rahatlamam gerekiyor, senin iyiliğin için."

Kendini karşımdaki sandalyeye bıraktığında etrafa hızlıca göz attım. Yüksek tavandaki ışıkların direkt üzerime düştüğü bir depodaydık. Tavandaki çelik paneller paslıydı ve çatı birkaç yerinden parçalanmıştı. Hawk, Cehennem Yolcuları'nın Başkan'ı Enzo ve Kara Şövalyeler'in Başkan'ı Nash, Don'un arkasındaydı.

Nerede olduğumu biliyordum. Açık depo kapısının arkasındaki rayları görebiliyordum. Eski tren istasyonundaydık. Don'un kolu sargılıydı, bacağında da bir sargı olduğuna emindim. Benimse elim morarmış ve şişti, elbette kulüp doktoru bana herhangi bir müdahalede bulunmamıştı.

"Theo'yu epey hırpaladın, kulüp evinin yarısını yaktın, geçtiğimiz birkaç sene içinde yaptıklarından bahsetmiyorum bile," dedi Don, sabrının çoktan taştığını görebiliyordum ama kendini tutuyordu. Bunu yaparken de zorlanıyordu. Müzik depoda yankılanırken gergin bir akım dolaşıyordu.

Boynumu kütletip kurumuş boğazımı zorlayarak mırıldandım. "Öyle mi yaptım? Kötü bir ruh halinde olmalıyım."

Keyifsiz biraz da kaçık bir şekilde gülerken burun kemerini sıktı. "Hakkımda her şeyi öğrenmek için küçük sinsi bir sıçan gibi hayatımı gözlemledin ama gerçekten canımı sıkan insanlara neler yaptığımı hâlâ kavrayabilmiş değilsin kızım."

Logan neredeydi, arkadaşlarım neredeydi? Sürü Carltown'a gelmiş olsaydı Beş Halka'nın kalanı benimle bir depoya tıkılıp uyanmamı bekliyor olamazdı. Ne kadar uzun süre baygın kaldığımı bilmiyordum ama güneş çoktan doğmuştu.

Hawk'a bakmaya cesaret edemiyordum. Logan'a nerede olduğumuzu haber verip vermediğini bilmiyordum. Başındaki bandananın üstüne ittiği gözlükleri ve elinde sigarasıyla oldukça rahat görünüyordu. Ve hepsinin odağı yalnızca bensem, aralarında herhangi bir çatışma yoksa bu da Don'un, Mahşer Sürüsü ile birleşenin Enzo olduğunu söyleyişimi henüz masaya yatırmadığı anlamına geliyordu.

Ne bekliyordu? Neden buradaydık?

"Yoksa sürü çoktan Carltown'ın etrafını sardı da kaçacak yerin olmadığı için buraya mı sığındın Don?" diyerek damarına basmaya çalıştım.

KEMİKLER MİRASITempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang