3-Bölüm

1.9K 35 16
                                    

Kahvaltımı yapmak için kantine inip bir tost bir çayla öğünü geçiştirdim. İnsan âşıkken yediği her lokma daha lezzetli, eskiden sorun olarak gördüğü her şey sanki gül bahçesi...

Tek kişilik yurt odamın kapısını açtığımda mutluluktan havalara uçtum yerlere serilmiş yüzlerce gülü görünce. Sıkı yurt kurallarını delebilmek için paragöz memureye yüklü bir miktar ödemişti şüphesiz. Yoksa katiyen izin verilmezdi o güllerin, hele ki ben yokken, odama serilmesine.

Hemen aradım sevdiceğimi, "Seni çok seviyorum," diyebildim ağlamaktan çatallaşmış sesimle. "Ben de seni," dedi ve ekledi, "Akşama hazırlan, seni bir yere götüreceğim," diye.

Sadeliği seviyordu ve içinde tevazu barındırmayan hiçbir şeye tahammülü yoktu. Sade siyah bir elbise giydim dizlerimin hemen üstünde, saçlarımı fönlendim ve makyajsızken daha güzelsin dediği günden beri makyajsız yüzümü daha bir sever oldum ben de.

Kıskanç bir kız olmamama rağmen yurdun önünde beklerken ona hayranlıkla bakan kız gözlerine tahammül edemediğimden yasak koymuştum ona, dışarı çıkmasın diye.

Beyaz spor bir gömlek giymişti,tenine en yakışan renkti beyaz. Altına lacivert bir kot. Bu adam mıydı benim sevgilim, yüzlerce kişiye önderlik eden, fikirleri ve konuşmalarıyla kitleleri arkasından sürükleyen ve Ege Üniversitesi'nin en yakışıklı erkeği. Benim aşkımda hayranlık da vardı, saygı da, sevgi de, şefkat de vardı ama en çok kaybetme korkusu hâkimdi onun bana olan sevgisine.

"Bir gün ya biterse?" dedi ben manzara yerine onu seyrederken birinci ay kutlama yemeğimizde. "Bitmez," dedim, "Allah'a çok dua ettim ben senin için. Bitmeyecek," dedim kendimden en emin hâlimle.

O akşam beni çok sevdiği bir abisiyle tanıştırdı. Adına Fikret diyeyim ben o abinin. Fikret Abi bize bir şarkı armağan etti birinci ay dönümümüz için ve kadere bakın ki o şarkı onu ilk kez gördüğüm akşamda söylenen şarkılardan biriydi.

Bizim şarkımız, Mustafa Kaya Çocuklar Gibi...

Yurda dönmek istemedim o gece ama daha beni yanağımdan bile bir kez öpmemiş sevgilime göre bir kızın akşam vakti bir erkekle baş başa kalması iyi bir şey değildi.

"Yurda gitmek istemiyorum," dedim, der demez söylediğimden utanarak.

"Ama gitmen gerekiyor," dedi beni tahminimde haklı çıkartarak.

"Bu gece seninle aynı çatı altında uyumak istesem kötü gözle bakar mısın bana?"

"Asla."

"O zaman, gelebilir miyim seninle şahin?"

"Gülşah, bir gün biterse korkusuyla ben öpmeye kıyamıyorum seni. Bu tertemiz sevgin, el değmemiş güzelliğin, masumiyetin bozulsun istemiyorum. Ben karşımda konuşurken utanan, boğazı düğümlenip sesi kısılan, yüzü kızaran seni çok seviyorum."

Kendimi bu cümle karşısında nasıl kötü hissettim anlatamam, acaba aynı çatı altında uyumak istiyorum deyişimden ne anlamıştı ki?

"Sen galiba yanlış anladın," dedim utancımdan ölmek üzereylen. "Ben ayrı odalarda uyumak istedim," dedim demesine ama kendimi çok kötü hissediyor olmamı değiştirmedi bunu söyleyişim.

Gülümsedi, ben en çok gülümseyişini sevdiğim içindir mi bilmem, o gülümsediğinde unutuverdim kötü hissettiğimi.

"Tamam, o zaman gel bakalım ama ev çok dağınık kusuruma bakma artık," dedi.

Havalara uçtum yine, çok heyecanlandığımı hatırlıyorum ve aslında sadece bir aydır tanıdığım birine nasıl bu kadar güvendiğime şaşırmadığımı ama Şahin'i tanısaydınız beni anlardınız. Çünkü o dünyanın en mert adamıydı, kimseye kötü gözle bakmayan, idealleri için yaşayan, kendisine hayran onlarca kıza rağmen başını kolay kolay yerden kaldırmayan.

BİR KÜRT SEVDİMWhere stories live. Discover now