"Tamam, çıkaralım şu ödevi aradan. Ama yarın beni kimse rahatsız etmesin. Şimdiden söylüyorum." İsyanına göz devirip gülerek koluna girdim. Cenk'le aynı bölümde olmamızdan oldukça memnundum. Kendisinin bütün tembelliği hayata dairdi. Yoksa derslerde bunun tam tersi kişilikteydi. Sınıfın en iyisiydi. Gelecekte mesleğinde başarılı olacağı su götürmez bir gerçekti.

"Şu yemekleri yiyebilir miyiz artık. Açlıktan ölmek üzereyim." Aras'ın karnına vurarak söylenmesiyle ona döndük. Çadırlarımız hazırlanıp yerleşmemiz çoktan bittiğinden, masayı kurup yiyecekleri tabaklara dağıtmak kalmıştı sadece. Buradaki stantta çay ocağı olsa da Doruk yanında tüp getirmek için ısrar etmişti. Hem kendi çayını yapmak hem de bize akşam et pişirmek istiyordu. Mangal gibi olmayacaktı ama denemek istemişti. Yapacağı tüm yemeklere şüpheyle yaklaşsak da hevesini kıramamıştık. Derin, her birimizi organize ederek sorumluluklarımızı dağıtmış, içlerinden de bana çayları taşımak kalmıştı. Tepsi getirmeyi akıl edemediğimizden, bardakları her seferinde ikişer ikişer yemek stantından masamıza kadar taşımak zorundaydım. Son iki tura döneceğim vakit ise Göktuğ beni şaşırtarak yanıma gelmiş, diğer iki bardağı doldurarak eşlik etmişti. Aramızın nasıl olduğu konusu belirsizdi. Ve konuşup bunu açıklığa kavuşturmayı sürekli ertelemekteydim. Ancak sanırım artık bu durumun sonuna gelmiştik.

"Sevgilin yardımına gelmedi mi?" Omzuyla beni ittirip gülümseyerek söylemişti bunu. Art niyetli değildi. Takıldığını biliyordum. Sevgilim olmadığı zamanlarda da böyleydi.

"Sevgilim meşgul."

"Neyle meşgulmüş?" Benden kaçmakla demek istesem de yuttum. Son konuşmamızdan beri ortalarda görünmüyordu. Kaybolmasının sözlerimden kaynaklanmadığını umdum.

"Beste nerede?" dedim topu ona atarak. Bu hamlemi anlamış gibi gülümsemesi büyüdü.

"Masada bizimkilerin yanında, her şey hazırlandı. Sadece, seni göremeyince buraya gelmek istedim."

"Buna gerek yoktu."

"Haklı, gerek yok." Arkamdan gelen kalın, tok sesle birlikte adımlarım duraksadı. Kim olduğunu bilmek dizlerimin bağını çözmüştü. Tam yanıma gelip durduğunda bakışlarını bana zerre değdirmeden Göktuğ'a odakladı.

"Tek başınaydı, yardım edeyim dedim." Göktuğ, açıklama yapmaktan çok Kutay'ın yokluğuna dair hesap sorar gibiydi.

"Sevgilim, tek başına değil. Ben her zaman onun en yakınındayım. Aksi halde seni fark edemezdim, değil mi Günkut?

Valla şimdi çığlık atacaktım. Bir Günkut'tur tutturmuş gidiyordu. Kimdi ya bu Günkut?

"Adım, Göktuğ." Göktuğ son kibarlık kırıntılarıyla Kutay'ı düzeltmeye çabaladı. Fakat onun umurumda olmadığı anlaşılıyordu.

"Ben de öyle dedim, Günkut." İfadesiz bir suratla elimdeki çaylardan birine uzanarak aldı. Yudumlamaya başlamadan önce Göktuğ'a soğuk bir bakış atmayı da aksatmadı. Kabalığına aldırış etmemeye çalıştım. Planımızın amacı, sevgilim olduğunu Göktuğ'a göstererek onu artık arkadaş olarak kabul ettiğim mesajını vermekti. Anlaşmamızın hiçbir kısmında kışkırtıcı hamleler yapmak yoktu. Göktuğ'un bana karşı önceki tutumlarından nefret etsem de geçmişimizi ve paylaşımlarımızı bir çırpıda silip atmak zordu. Aramızda romantik bir şey yaşanmasa da bunca yılı arkadaş olarak geçirmiştik. Ve öyle devam etmesini istiyordum.

"Göktuğ, sen önden gidebilir misin? Biz de birazdan geliriz," dedim ortamı toparlamasını umduğum bir tebessümle. İtiraz etmeyip, beni onayladığını gösterircesine uzaklaştığında rahatladım. Çayını yarılamış, gözleri hala daha Göktuğ'un gidişini izleyen adama döndüm. Kaşlarım çatık olsa da sinirliden çok meraklıydım.

"Neredeydin sen?" Bakışlarını Göktuğ'dan aldığında bana çevirmek yerine bu sefer de etrafta dolaştırmaya başladı. Uzun olduğundan görüş açısına zaten doğru düzgün giremiyordum. Anca zıplamam gerekti, eh ben de ölsem kendimi o duruma sokmazdım.

"Dolaştım biraz." Çayından bir yudum daha aldı. Masaya varamadan bitireceği belli olmuştu.

"Fark ettim onu, nerede dolaştığını soruyorum."

"Neden soruyorsun?"

"Korkuttun beni çünkü." Cümlemle beraber yeşil hareleri bana dönse bile bakışları mesafeliydi.

"Arkadaşlarının şüphelenmesinden mi korktun?"

Onunda kaşlarının ortası kırışmaya başladığında, bir adım yaklaşıp dişlerimi sıkarak konuştum.

"Seni merak ettiğimden korktum. Haber verebilirdin."

Yakınlığıma karşı kafa tutar gibi başını yüzüme doğru eğdi. Bana üsten bakıyor oluşu sinirimi bozuyordu.

"Kime haber vereyim? Sen, benim için kimsin Hale?"

Sözleriyle bütün öfkeli ifadem dağıldı. Kaybolmasındaki sebebin ben olduğu ispatlı bir şekilde önümdeydi şimdi. Sorusuna verecek cevabım yoktu. Sahte sevgilim demek berbat bir cevaptı. Anlaşma ortağım demek ondan da beterdi. Elimde aramızdaki ilişkiye koyacak hiçbir isim yoktu. En kolay yolu denemek istedim.

"Arkadaş, sayılmaz mıyız?"

Bakışları gözlerim arasında mekik dokuyup, şakaklarımdan yanaklarıma indi. Çeneme doğru yol bularak dudaklarımda kısa bir an oyalandı, buz gibi yüzünü okumak imkansızdı. Geri çekilip derin bir nefes verdiğinde, aramızdaki çatırdama sesi kulaklarımda çınlıyordu.

"Sen, benim arkadaşım değilsin Hale. Olmayacaksın da."

~~~

Selamlar

Akşama yeni bir bölüm daha yayınlayacağım...

Ve yeni bölümlerle alakalı olarak,

İstemenizi, sormanızı anlıyorum bunlarla ilgili bir sıkıntım yok ama bunu hakaret ederek yapan kişileri engelleyeceğimi söylemek istiyorum,

Ne ben ne de başka kimse bunu görmek zorunda değil,

Güzel okurlara <3

Uzak'a Yakın | TextingWhere stories live. Discover now