"Sonunda gelmişsin dağ adam. Senden öğreneceklerim var." Kutay'a taktığı hitap şekline gözlerimi devirdim. Tanışma şeklimizi bize asla unutturmayacaklardı anlaşılan. Geçen günkü kafe ziyaretimizde tatlıya olan aşklarından dolayı gelişen ilişkileri tam gaz devam ediyordu. En ön yargılı olan Doruk'un bu değişimine cidden şaşkındım. İleride beni bile satardı bu. Asıl hain kendisiydi.

Ben yine neler saçmalayacağını merak ederek arkadaşımı izlerken, Kutay'ın elini bana doğru uzatmasıyla odağımı ona çevirdim. Aramızdaki ilişkiyi çaktırmamız gerektiğinin farkındaydım. Ancak böyle anlarda sakin tarafım direkt vedalaşıyordu benimle. Reddetmeyerek elini tuttuğumda, parmaklarımızı birbirine sıkıştırarak beni yanına çekti. Doruk yüzünden açılan mesafemiz tekrar kapanmıştı. Omuzlarımız birbirine sürtünüyordu şimdi. Gerek var mıydı bu kadarına?

"Ne öğrenmek istiyorsun?" Kalın sesi sabahın etkisiyle daha da derinleşmişti. Tekrar duymak ürpermeme sebep oldu. Korkudan öte içime işleyen titreşimlerin etkisiydi bu. Ama o yine yanlış anlamış, yüzünü bana dönerek kaşlarını çatmıştı. Üşümek konusunda yalan söylediğimi düşünüyordu. Adamın yanında tir tir titrersem olacağı buydu. Ellerimizi yavaşça ayırdı. Kolunu omzuma dolayarak yanında ufacık kalan bedenimi göğsüne çekti. Ellerim boşa düştüğünde nereye koyacağımı bilemedim. Salık bir şekilde iki yanımda sallanıyorlardı. Annesinin kesesinde yavru bir kanguru gibiydim şu an. Hemen Hale olmaya geri dönmem gerekti. Allah'ımdan bu aptal kuluna cesaret vermesini dileyerek, kollarımı ceketinin içinden beline sardım. Bastırmasam da bütün kaslarını tenimde hissediyordum. Hareketimle dikleşip karnı kasıldığında sırıttım. Hep bizim mi yüreğimiz hoplayacaktı. Şimdi o düşünsündü.

"Doğada nasıl hayatta kalınır öğrenmem gerek." Doruk'un konuşmasını duyan Derin, muhabbete dahil oldu. Tüm grup etrafımızı sarmıştı.

"Kamp alanında yemek stantı olacak. Ayrıca yanımızda ekstra yiyecek de götürüyoruz. Gece için kalın kıyafetler ve tulumlar aldık. Kendini vahşi bir hayvanın önüne atmadığın sürece hayatta kalırsın zaten, merak etme."

Doruk homurdanırken ben irkilerek sordum, "Ayı gibi mi?"

"Ayı mı?" Kutay başını bana doğru eğerek sorduğunda dudak bükerek cevapladım.

"Ormanda ayılar varmış."

Kaşlarını kaldırarak ifademe şaşkınca baktı. Valla şu an nasıl göründüğüm umurumda değildi. Korkuyordum ötesi var mıydı? Gece götümü ayılara kıtlatmak istememem haklı bir isyandı bence.

"Ayı falan yok gittiğimiz yerde." Kutay, bana hitaben konuşsa da onu cevaplayan Cenk oldu.

"Doruk'un kamp duyurusu yayınladığından beri böyle bir iddiası var."

"Ayıların nereden, ne zaman çıkacağı belli olmaz." Doruk, bilmişlik taslayarak konuştuğunda, Cenk esneyerek yanıtladı onu, "Umarım beni yerlerken uyanmam."

"İnsan eti yiyorlar mı ya?" Götüm giderek üç buçuk atıyordu.

"Yok be en fazla parçalar bırakır." Cümlesinin ardından umursamaz bir tavırla elini sallayıverdi Doruk. Tırsmamın etkisiyle daha da sokuldum dibimdeki göğse. Bir kere yaslanmıştım, şimdi ihtiyacım varken geri çekilmek olmazdı. Zaten eli sırtıma indiğinde rahatsızlık duymadığı belli oluyordu. Yukarı aşağı yavaşça sıvazlayarak kulağıma doğru mırıldandı.

"Gittiğimiz yerde ayı yok Güzel'im. Hem olsa bile sana saldıramazlar."

"Niye saldırmasınlar? Bal yiyen hayvan bu, e ben de bal gibi kızım." Göğsünün hareketlerinden sessiz gülüşünü hissettim.

Uzak'a Yakın | TextingWhere stories live. Discover now