KOMŞU KIZI - 51

Zacznij od początku
                                    

"Yaşlanınca söyleyeceğim."

"O zaman beyaz olurlar. Şimdi söyle, sarı mı, siyah mı, kafferengi mi?" Azize yanlış telaffuz edilen kelimeye gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Ciddi olmaya çalışarak kaşlarını kaldırdı.

"Bir şartla... İki satırlık bir sure ezberleyeceksin..." Narin'in elleri kucağına düştü. Ezber yapmayı sevmiyordu. Bu sebeple sınıfındakilerden de gerideydi zaten. Oyun oynamayı daha çok sevdiğini söyleyip kaçmasa, hafızasının kuvvetli olduğunu görecekti. Umutsuzca iç geçirip başını salladı ve oturduğu kucaktan kalktı. Kendine yeni bir meşgale bulmaya karar vermiş olmalıydı.

Aslında Azize, uygun bir dille defalarca anlatmıştı ikizlere. Örtünün gizlemek ve muhafaza etmek demek olduğunu. Mahremlerin yanında çıkartılabileceğini söylemişti. Çocukların sır tutamayacağını biliyordu. Böyle ufak sorulara cevap verse "Azize ablamın saçının rengi..." ile başlayan cümleleri duyacağını da. Bu sebeple dikkatlerini başka tarafa çekerek, sürekli reddettiğini belli etmeden güzelce tesettürden bahsediyordu. Mahiyetini ve amacını anlatıyordu kavrayacakları kelimelerle. Davut hoca da sorulara kendi istediği cevapları verirken, aslında çok şey öğretirdi. Onun kadar başarılı olamayacağını bilse de, hocasının usulünü takip ediyordu.

Hasan beyin vefat ettiği yıl sürekli Kur'an okuması ve dua eder halde bulunması sebebiyle örtüye epey alışmıştı Azize. Zaten Davut hoca da teşvik ediyordu her fırsatta. Tesettür ayetini okumuş, Müslüman hanımların kıyafetlerini anlatmıştı. Sevdiğine benze evladım. Bir kucak dolusu kitabı da ruhu ilme aç kıza emanet etmişti. Başında hikmetli bir emir taşımak, muhafaza olmak, daima ibadet eder halde bulunmak Azize'nin hoşuna gitmiş, yalnız ve sıkıntılı döneminde kıza büyük bir teselli olmuştu. Başta sevmek üzere tüm şartlar hazırken nefsiyle cebelleştiği bir sürenin sonunda nihayet kararını vermişti.

Senelerce muhafaza ettiği, bazen ona layık hareket etmediğini düşünse de başından çıkartmadığı örtüsünü seviyordu. Bir kültür öğesi veya zorunluluk olduğu için değil. Tavırları ve sözleriyle ruhunu koruduğu ve örttüğü kadar, şu alemde de saklı kalmaktan hoşlanıyordu. Kıyafetine de yansıyordu düşünceleri. Benimsediği fikirlere sahip çıkmak, hayatında yer edinen olgulara sıkıca sarılmak Azize'nin en belirgin özelliklerindendi. Henüz köye geldiği zamanlar dua öğrenmek için çaba sarf etmesi, hayatının zor safhalarında bir inanca sarılması, yaratıcı ve onun emirleri hakkında kitaplar okuyup dünyadaki varlığını sorgulamasında bu özelliğinin büyük payı vardı. Madem sarılmıştı ipine, O'nu iyice tanımalıydı.

Bir balon patladı. Düşünceler dağıldı. "Biz balon almaya gidiyoruz" dedi Nermin. İkizinin elini tutup heyecanla piste koşturdu. Azize güldü kızların ardından.

"Bana da verirler mi acaba?" diye kendini belli etti Yasemin. Horon oynanan bir düğünde olmadıkları için sıkılıyordu zaten. Öylesine konmuş gibi duran boyu kısa, salonu ikiye ayıran paravanın gizleyemediği babasına bakıp kaş göz işaretiyle şakalar yaparak eğlenebiliyordu sadece. Bu Azize'ye de ne olmuşsa, yanağını avcuna yaslamış düşünüp duruyordu! Filozof olduğu da yoktu ki. "Ben de balon alacağım" diye üsteledi biraz sesini yükselterek. Amacı dikkat çekmekti.

"Ben sana sonra alırım, bırak onlar çocuklara kalsın" diyerek, somurtmasına rağmen sevimli görünen arkadaşının omzunu sıvazladı Azize. Fakat Yasemin ikna olmadı. Oturmaktan bunalmıştı zaten. Kalkıp dolaşacaktı. Hiç olmadı huysuz bir yaşlı bulur, onunla kavga ederdi. Günlerdir söz dalaşından uzaktı. Biraz heyecan, bu düğünde muhakkak olmalıydı. Bandanasını düzeltip kalktı. Etrafa bakınıp piste doğru yürümeye başladı. Azize oturmaya devam edecekti. Kimsenin arasına karışmaya niyeti yoktu. Renkli ışıklar ve gürültü yeterince rahatsız ediciydi. Uyuşuk bir ağrı yayılıyordu başına. Uykusunun geldiğini hissediyordu.

AZİZE (TAMAMLANDI)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz