Üç başlıydı ejderha.
Fatih Aegon, düşmanlarına diz çöktürmüştü.
İki kız kardeşi ile Targaryen Hanesi'ni en yükseğe çıkarmıştı. Artık ejderhaların hükmü vardı. Ateş ve kan, her yerin hâkimiydi.
Fatih'in üç çocuğu vardı. Aenys, Saera ve Maegor. Üç ka...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Ejderha Kayası'ndan daha mı güzel sizce?"
Saera, babasını ve Prenses Deria'yı görünce adımlarını yavaşlattı. Prenses araya biraz mesafe koyarak yürüyordu.
"Diyarda ki hiçbir yer Ejderha Kayası'nın atmosferiyle yarışamaz."
Saera'nın cevabıyla Dorian gülümsedi. Dorian ile beraber ikiliye doğru yürümeye başladılar.
Yirmili yaşlarının sonunda gibi duran birisi babasının ve prensesin yanına gitti.
Üzerinde leylak rengi, uzun bir bornoz vardı. Aegon'u görünce diğerlerinin aksine belli belirsiz şekilde başını eğmişti.
Saera onun babası ile konuşmasını izledi. Dik duruşu, koyu kahve saçları ve mavi gözleriyle yakışıklı bir adamdı.
Aegon onunla konuşurken güldü. Kızının geldiğini fark edince ona döndü.
"Saera, gel."
Aegon kızının omzuna koydu elini. Prenses Deria ve oğlu Dorian kısa bir süre bakıştılar ama ikisi de bir şey demedi. Prenses Deria küçük yürüyüşün nasıl gittiğini merak etmişti ama Saera'nın pek de oğluyla alakadar olmadığı belliydi.
"Ben de Dorne'un en iyi kılıç ustası ile tanıştım."
Karşısında duran adamı gösterdi Aegon. Saera adamla göz göze gelince gülümsedi.
"Dayne Hanesi'nden Sör Arthur."
Dayne Hanesi.. bu, leylak rengini de açıklıyordu.
"Kızım, Prenses Saera Targaryen."
"Dorne'a hoş geldiniz prenses."
Kibar ama güçlü bir ses tonu vardı. Saera'nın ilgisini çekebilecek bir tipti.
